Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2864 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4395 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vd. vekili Avukat ... tarafından, davalı ... vd. aleyhine 18/03/2009 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 08/03/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2-Davacıların diğer temyiz itirazına gelince; Dava haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, kazaya karışan araçlardan 25 T 1716 plaka sayılı aracın kayden maliki ...'nın, dava konusu kazadan önce aracı üçüncü kişiye devrettiği belirtilerek işleten sıfatı bulunmadığı kabul edilip; davanın husumetten reddine karar verilmiştir. Zarara sebebiyet veren olaya karışan araç, trafikte davalı adına kayıtlıdır. Davacı, bu kaydı esas alarak davasını işleten sıfatıyla ona yöneltmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3 ve 19. maddeleri hükümlerine göre trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak trafik kaydına rağmen işletenliğin üçüncü kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. İşletenlik trafik kaydı adına olan kişiden mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süre ile kiralanması, ariyeti veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişiye geçmiş olur. Bu bakımdan işletenliğin kayda rağmen başkasına geçmiş bulunduğu her zaman ispatlanabilir. Fakat bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır. Öte yandan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 299. maddesindeki (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 215. maddesindeki) esaslar birbiriyle hiç bağlantısı bulunmayan, birbirine karşı tam anlamıyla üçüncü kişi durumunda bulunan kişiler hakkında uygulama alanı bulamaz. Çünkü haksız eylemden zarar gören kişi, üzerinde işletenlik niteliği bulunmayan kişinin hukuki halefi değildir. Ancak özellikle trafik olaylarına karışan araçların oluşturdukları zararların ödetilmesini imkansız kılmak için olaydan sonra muvazaalı olarak eski tarihle düzenlenen sözleşmelerden bu sözleşmelerde üçüncü kişi durumunda bulunan mağdurların zarara uğramasını önlemek amacıyla bu gibi belgelerin onlara karşı hüküm ifade edebilmesi için sözü edilen maddede öngörülen koşullların kıyasen aranması hakkaniyete uygun düşmektedir. Nitekim Yargıtay'ın uzun yıllardan beri uygulaması bu doğrultudadır. Davaya konu olan olayda davalı başka bir kişinin aracını kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletenliğini ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğunu geçerli delillerle ispatlamış değildir. Bu yönün tanıkların sözleriyle doğrulanması yukarıda anılan ilke karşısında davacının hukukunu etkilemez. O halde davaya bakılmak gerekirken husumet yönünden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının (1) nolu gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20/02/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.