Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 245 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 17988 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 14/06/2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/03/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız şikayet nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, istemin kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. Dosya kapsamından; okul müdürü olan davacının, yardım toplama kanunu uyarınca Valilik makamından aldığı onay ile görev yaptığı köylülerden adlarına kayıtlı taşınmazların gelirlerinin satılarak yapılacak ek okul binasına verilmesini istediği ve bu kapsamda köylülerden taşınmaz gelirinin verilmesi konusunda imza topladığı ancak davacının bu işlemleri yaparken davalının da sahibi olduğu bir kısım taşınmazları mülkiyetine alarak üçüncü kişilere sattığı, bir kısım taşınmazın ise davacı üzerinde kaldığı anlaşılmaktadır. Davalı, taşınmaz gelirinin okul yapımı için verileceği inancı ile imza verdiğini, taşınmaz mülkiyetinin davacıya geçirilmesi ve üçüncü kişiye satılması konusunda bilgisinin olmadığını belirterek davacı hakkında suç duyurusunda bulunmuş, ceza yargılamasında; yapılan ek okul inşaatının toplanan yardım tutarından daha yüksek bir bedelle yapıldığı ve bir kısım borcun da kaldığı belirtilerek davacı hakkında beraat kararı verilmiştir. Ceza dosyasında aldırılan 18/4/2005 tarihli bilirkişi raporunda; davacının Yardım Toplama Kanunu'na göre belirlenen izin süresinin bitiminden itibaren on gün içinde kesin hesap yaparak sonucu ilgili idareye bildirmediği, taşınmaz satışlarından elde edilen gelirin 21.645 TL olarak gösterildiğini, ancak satıştan elde edilen gerçek gelirin 40.004 TL olduğu, 9.000 m² taşınmazın davacı üzerinde neden kaldığının izah edilemediği belirtilmiştir. Gelişim biçimi yukarıda anlatılan somut olayda; davalının, Yardım Toplama Kanunu uyarınca davacı tarafından yapılan ve kendisinin de ilgisi bulunan taşınmazın hatalı uygulama sonucu satılması nedeniyle zarara uğradığı düşüncesiyle somut olay üzerinden cumhuriyet savcılığına şikayette bulunduğu, ceza yargılamasında aldırılan bilirkişi raporu ile de davacının hatalı uygulamalarının tespit edildiği anlaşıldığına göre şikayetin haksız biçimde yapıldığından söz edilemez. Şu halde davalının yasal şikayet hakkını kullandığı kabul edilerek istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer, davacının tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.