Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2252 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 6751 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İstanbul 6. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 10/10/2013NUMARASI : 2012/108-2013/390Davacı B.. B.. vekili Avukat Kerem tarafından, davalılar Saffet A.. A.. ve diğerleri aleyhine 24/04/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan H.. A.. yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen 10/10/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi H.. A.. dışındaki davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılardan H.. A.. hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkında açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, H.. A.. dışındaki davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, reklam yıldızı, oyuncu ve ses sanatçısı olarak kamuoyu tarafından tanınan biri olduğunu, bu nedenle yaşadıklarının sıkça basında yer aldığı gibi eşinin talihsiz ve beklenmedik ölümünün de yapılan haberlerle kamuoyunda geniş biçimde yer aldığını, Sözcü gazetesinin 04/08/2011 tarihli sayısında yayımlanan ve davalılardan Dr. A.. A.. tarafından kaleme alınan köşe yazısında; kendisinin eşine gerekli özeni göstermeyen, doktora götürmeyen hatta eşinin ölümünde ihmali olan bir kişi gibi gösterildiğini, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan ifadeler kullanıldığını ileri sürerek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalılar, dava konusu köşe yazısının halkı tıbbi yönden bilgilendirme amacıyla yazıldığını ve basın özgürlüğü kapsamında kalıdığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu köşe yazısı ile eleştiri sınırları aşılarak davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle istem kısmen kabul edilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Davacı, bir reklam yıldızı, oyuncu ve ses sanatçısı olup; gerek sanatsal çalışmalarının, gerekse özel hayatının kamuoyunca yakından ve ilgiyle takip edilmesi doğaldır. Bu durumun bir sonucu olarak, davacının eşinin henüz çok genç bir yaşta ve üzücü bir şekilde hayatını kaybetmiş olması da basında geniş bir yer bulmuştur. Doktor olan davalı A.. A.. ise; bu olaydan yola çıkarak davacının eşinin ölümüne yol açan rahatsızlıkla ilgili bilgiler vermiş ve sağlıkla ilgili bazı uyarılarda bulunmuştur. Yazısında, davacı tarafından eşinin sağlık durumuyla ilgili yapılan açıklamalara da yer verip, bu konuda yorumlar yapmıştır. Bu yazının bütünü dikkate alındığında; özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, yazının davacıyı aşağılama ve küçültme kastıyla yazılmadığı, eleştiri sınırlarının aşılmadığı anlaşılmaktadır. Köşe yazarı tarafından yapılan yorumlarda okuyucunun ilgisini çekmeye yönelik ifadelere yer verilmesinin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Dava konusu yayın yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında incelendiğinde davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı bulunmamaktadır. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile bir kısım davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olmaları doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre temyiz eden davalıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.