Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2103 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 3274 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... vd. aleyhine 14/07/2009 gününde verilen dilekçe ile muvazaa nedeni ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 18/01/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.Davacı; davalı ...'ın eski eşi olduğunu, aralarındaki boşanma davası devam ederken davalının üzerine kayıtlı taşınmazı diğer davalı ... üzerine muvazaalı şekilde devir ederek borçtan kurtulmak amacı ile mal kaçırdığını ileri sürerek iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.Davalılar, davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu satış işleminin gerçek olduğunu savunmuşlardır.Mahkemece, davalı ....'ın ekonomik durumunun dava konusu taşınmazı satın almaya uygun olması ve muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dava, muvazaa iddiasına dayanan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, muvazaa nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde, tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü danışıklı olan bir hukuki işlem ile üçüncü kişinin zararlandırılması ona karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Tüm dosya kapsamından ve toplanan delilerden, dava konusu taşınmazın bilirkişi raporu ile belirlenen satış tarihindeki değeri ile davalılar arasında yapılan satış miktarı arasındaki fark ve davalıların ilişkileri dikkate alındığında yapılan işlemin muvazaalı olduğu; davacının da bu nedenle zarar gören üçüncü kişi durumunda bulunduğu anlaşılmaktadır.Davacının amacı, yaptığı icra takibi sonucunda alacağının tahsili olanağına kavuşmaktır. Her ne kadar, muvazaalı işlemin saptanması ile birlikte, tapu kaydının iptali ve tescili istenilmiş ise de; çoğun içinde azın da bulunduğu ilkesi gereğince, muvazaalı işlemin yapılan takip yönünden hüküm doğurmamasının istenildiği açıktır. Bu bakımdan, İİK.m.383 düzenlemesi yol gösterici niteliktedir. Mahkemece, İİK.m.283 hükmü gereğince tapu kaydının iptaline gerek kalmaksızın, davacının dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde hüküm oluşturulması gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar, açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.