Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 1872 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 3487 - Esas Yıl 2015
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 19/09/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 31/12/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, avukat olduğunu, davalı ile daha önceden ailecek görüştüklerini, davalının eşi ile arasında olan boşanma davası sırasında tanıklık yaptığını, davalının yapılan bu tanıklıktan rahatsızlık duyarak kendisini .... Barosuna şikayet ettiğini, yapılan bu şikayetin asılsız olup haksız saldırı niteliğine dönüştüğünü, Baro tarafından yapılan tahkikat neticesinde disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verildiğini ve davalının şikayetinin hak arama özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirilemeyeceğini belirterek, uğranılan manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.Davalı ise, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, şikayet dilekçesindeki isnatların aksi ispat edilemediğinden davacı hakkında yapılan şikayetin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu belirtilerek istem kısmen kabul edilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Davalı .... Barosuna sunduğu davaya konu 12/02/2012 tarihli şikayet dilekçesinde ise özetle, davacı avukatın aile mahkemesinde eşi ile arasında görülmekte olan boşanma davasında tamamen yalan ve hiçbir zaman gerçekleşmemiş olayları gerçekmiş gibi anlatarak kendisine iftira ettiği, boşanma davasında lehine hükmedilen nafakanın ödenmesinin teminine mani olmak üzere eşi ....'in adresinin saklanmasına yardımcı olduğu, bu çerçevede icra dairesine kendisine ait olan büro adresini eşi ....'in adresiymiş gibi bildirdiği ve buraya yapılan ihbarların karşılıksız olmasını sağladığı şeklinde iddialara yer vermiş; .... Barosu Başkanlığının 13/03/2013 tarihli kararı ile de şikayet dilekçesi içeriğinin Avukatlık görevi kapsamı içerisinde kalmadığı belirtilerek ve yakınma hakkının zamanaşımına uğradığı hususu da ifade edilerek disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.Şu durumda, davacı avukatın davalı ile eşi arasında görülen boşanma davasında tanık olarak dinlenirken davalı aleyhine ifadelerde bulunduğu, davalının .... Barosuna sunduğu şikayet dilekçesinde özellikle davacı avukat tarafından eşi aleyhine başlattığı icra takibine ilişkin icra dosyasında eşinin adresi olarak davacı avukatın büro adresinin bildirildiği, davalının eşi tarafından büro adresinin ikamet adresi olarak gösterildiği hususunun davacının da kabulünde olduğu gözetildiğinde, davalının davacı hakkında şikayetçi olmasında az da olsa bir takım emarelerin bulunduğu ve şikayet dilekçesi içeriğinde kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek ifadelerin bulunmadığı, şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığının anlaşılmasına göre istemin tümden reddi gerekirken, şikayetin haksız olduğundan bahisle istemin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.