Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17410 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 241 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... vdl aleyhine 31/12/2009 gününde verilen dilekçe ile tespit istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/11/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar ... Gazetecilik A.Ş. ve ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan hukuka aykırılığın tespiti, kınama ve kararın yayınlanması istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar .... Gazetecilik A.Ş. ve ... tarafından temyiz edilmiştir.Davacı;....Gazetesi'nin 17/12/2009 tarihli nüshasında yayınlanan ve davalılardan ... tarafından kaleme alınan “.... Zanlısı .... Partisi İle Savunucusu ... Hakkında Neden Dava Açılmadı?” başlıklı yazıda; kişilik haklarına ağır saldırı niteliği taşıyan ifadeler kullanıldığını ileri sürerek, hukuka aykırılığın tespiti isteminde bulunmuştur. Davalılar ... Gazetecilik A.Ş. ve ...; diğer davalı ... ile yapılan röportajın hiçbir yorum katılmadan aynen haber yapıldığını, kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Yerel mahkemece; yayında geçen “....terör örgütü üyeliği yapan ....Partisi ve savunuculuğunu üstlenen ... hakkında neden dava açma gereği duymadı?” ve “Yani ...Partisi terörün odağı olmanın dışında bizzat işin içindedir” biçimindeki ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek, hukuka aykırılığın tespiti ile bu suretle yapılan tecavüzün kınanmasına, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dosya incelendiğinde; mensubu olduğu parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan ve hakkında beş yıl süre ile siyaset yasağı konulan ...'li davalı ...'nun, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın parti kapatma davalarında takındığı tutum ile ilgili görüş ve açıklamalarını davalı gazeteye verdiği röportajda dile getirdiği, bu röportajın diğer davalılar tarafından hiçbir yorum katılmadan haber yapıldığı anlaşılmaktadır. Habere konu röportajda; davacı partinin genel başkanı ve bir kısım yöneticilerinin, kamuoyunda.... ismi ile bilinen davada sanık olarak yargılanıyor olmasından yola çıkılarak, davacı partinin ismi örnek olarak verilmiş ve bu parti hakkında bile kapatma davası açılmaz iken, kendi partileri hakkında dava açılması eleştirel bir dille ifade edilmiştir. Gerek Dairemizin gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin istikrar kazanmış uygulamalarında siyasi partilerin kendilerine yönelik sert ve ağır eleştirilere katlanması gerektiği kabul edilmiştir. Şu halde, davalılar tarafından haber yapılan röportajda kullanılan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, görünür gerçeğe uygun olduğu ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığından söz edilemeyeceği benimsenmelidir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/11/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.