MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 17/12/2013NUMARASI : 2011/201-2013/513Davacı E.. U.. tarafından, davalılar Sağlık Bakanlığı vdl aleyhine 13/04/2011 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın esastan reddine dair verilen 17/12/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 1-Davalı Sağlık Bakanlığı'na yönelik temyiz itirazları yönünden;Dava, hatalı tedavi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, tedavi için gittiği hastanede hatalı iğne vurulması nedeniyle ayağında sinir hasarı oluştuğunu, uyuşma meydana geldiğini belirterek, uğradığı zararların giderilmesi isteminde bulunmuştur.Davalılar, usul ve yasaya aykırı olan davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, meydana gelen hasarın önceden öngörülemeyecek bir komplikasyon sonucu oluştuğu, bunda davalıların bir kusurunun bulunmadığından bahisle istemin reddine karar verilmiştir.Davaya konu zarar, kamu hizmeti niteliğindeki idari bir faaliyetin yürütülmesi sırasında meydana gelmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesine göre istem bir tam yargı davası niteliğindedir ve bu davalara bakma görevi idari yargı yerine aittir. 6100 sayılı HMK'nun 114. maddesinde de yargı yolu dava şartları arasında sayılmış olup dava şartlarının mevcudiyeti mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmelidir. Şu halde, dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddedilmesi gerekirken, işin esasına girilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.2-Diğer davalılara yönelik temyiz itirazlarına gelince;Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır.(T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.Davaya konu edilen olayda, Sağlık Bakanlığına bağlı Hastanede doktor ve hemşire olan davalıların, davacıya hatalı tedavi uyguladıkları ileri sürülmüştür. Kamu görevlilerinin görevleri kapsamında yetkisini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zarardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre, somut olayda karşı yana husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Şu halde, davanın husumet (taraf sıfatı) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda (1) ve (2) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/12/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.