MAHKEMESİ : İzmir 11. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 07/11/2013NUMARASI : 2012/793-2013/536Davacı N.. K.. vekili Avukat C.. Y.. tarafından, davalı S.. Ç. aleyhine 02/07/2012 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 07/11/2013 günlü kararın Yargıtay’ca adli yardım talepli olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.6100 sayılı HMK madde 334 de “(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler. (2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. (3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.” hükmü getirilmiştir. Aynı kanun madde 336 da ise “(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. (3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. (4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.Dilekçeye ekli ve dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının yukarıda belirtilen kanun hükmünün öngördüğü şartları taşıdığı anlaşıldığından, adli yardım talebinin kabulüne karar verilerek işin esasının incelenmesine geçildi.Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz olunmuştur.Davacı ile dava dışı Mustafa Kalko'nun evliliklerinin devamı sırasında, davalının dava dışı eş ile ilişki kurduğu; bu nedenle evlilik birliğinin sona erdiği ileri sürülerek manevi tazminat isteminde bulunulmuştur.Mahkemece, davacının eşi M.. K..'nun evli olduğunu gizleyerek davalı ile birlikte olduğu, davalının adı geçenin evli olduğunu öğrendiğinden itibaren M.. K..'dan ayrılmak istediği, birlikte yaşamak istemediğini belirtmesi üzerine M.. K..'nun baskı ve şiddetlerine maruz kaldığı, bu yönde bir çok defa karakola ve Cumhuriyet Savcılığına başvuruda bulunduğu, davalının da yaşanan bu olaylardan dolayı mağdur durumda olduğu, manevi tazminat talebinin yasal şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Hukuk Genel Kurulu 24/03/2010 gün ve 2010/4-129; 173 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; gerek Anayasamızda, gerek Medeni Kanunumuzda aile toplumun temeli olarak kabul edilmiş ve aileyi koruyan hükümlere yer verilmiştir. Aile sadece mensubu olan kişiler için değil toplum için de önemlidir ve hem yazılı hukuk düzenimizde hem de örf ve adet hukukumuzda özel bir yere sahiptir. Bu nedenledir ki, ailenin korunmasına yönelik düzenlemeler sadece aileyi değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir. Aile mensuplarının birbirlerine karşı yükümlülüklerinin ihlali çoğu zaman toplum düzenini de etkilemekte, yasalar nezdinde koruma önlemlerinin alınması yoluna gidilmektedir.Böylesi öneme sahip aile kurumuna mensup erkekle, evli olduğunu bilerek kurulan duygusal ve cinsel ilişkinin, hatta ondan çocuk sahibi olmanın aile kurumuna ve onun mensubu olan kişilere vereceği zarar kaçınılmazdır ve davalının bunu öngörmemiş olması düşünülemez.Bu nedenledir ki, evli kişilerle ilişki uzun süre suç sayılmış ve aile kurumu bu yolla da koruma altına alınmak istenmiştir. Bu tür eylemlerin, daha sonraki yasal düzenlemeler sırasında suç olmaktan çıkarılmış olması, bu eylemin ahlaka aykırılığını ve dolayısıyla haksızlığını da ortadan kaldırmayacaktır. Zira, bir eylemin ceza kanununa göre suç teşkil etmemesi ve müeyyidesinin düzenlenmemiş olması, borçlar hukuku hükümlerine göre ahlaka ya da hukuka aykırı olarak kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir, edilmesine engel teşkil etmemektedir.Sonuç itibariyle, davalı iddia edildiği gibi dava dışı M.. K..'nun evli olduğunu başlangıçta bilmiyorsa da sonradan öğrendiği ve davacının eşi ile evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girdiği dosya kapsamından anlaşıldığına göre davalının sorumluluğu ahlâka ve adaba aykırılık nedeniyle gerçekleşen “haksız fiil”den kaynaklanmakta ve dava da yasal dayanağını haksız fiile ilişkin hükümlerden almaktadır.Şu halde; davalının sorumluluğu kabul edilmeli ve davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmelidir. Karar, bu bakımdan yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA 17/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.