Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15230 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2771 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Kandıra Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 13/09/2013NUMARASI : 2011/850-2013/752Davacı N.. Ç.. vekili Avukat F.. Ş.. tarafından, davalılar M.. B.. vdl. aleyhine 12/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13/09/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Dosya kapsamından, davalıların babasının 22/06/2004 tarihinde ormanlık alanda ölü olarak bulunduğu, davalıların alınan ilk ifadelerinde; babalarının kimse ile husumeti bulunmadığı için şüphelendikleri kimse olmadığının beyan edildiği, olaydan sonra av tüfeği ile birlikte ortadan kaybolan ve dört yıl sonra yakalanan dava dışı Ş.. A.. isimli kişi hakkında adam öldürme suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde adı gecenin atılı suçu işlediğine dair yeterli delil elde edilemediğinden beraatine, fail ya da faillerinin bulunması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verildiği, savcılık tarafından yeniden başlatılan soruşturma kapsamında davalıların ifadeye çağrıldıkları ve 30/06/2009 tarihinde ifadelerinin alındığı anlaşılmıştır. Davalılar ifadelerinde özetle; babalarının kimse ile husumeti bulunmadığını, ancak kendileri tarafından kullanılagelen bir hazine arazisinin o dönemde ihale ile satışın gündemde olduğunu, hatta olay günü bu ihaleye katılmak üzere babalarının ilçeye geldiğini, mal müdürü olan davacı ile de bu ihale nedeniyle aralarında tartışma çıktığını, babalarının davacı mal müdürüne küfür ettiğini, bu olayı sonradan öğrendiklerini, bu nedenle davacının azmettiren olabileceğinden şüphelendiklerini, babalarının ölümü ile bu ihalenin bir bağlantısı olduğunu düşündüklerini ve bunun araştırılmasını istediklerini beyan etmişlerdir.Davalılarca bu yönde ifade verilmesi üzerine, davacının şüpheli olarak ifadesi alınmış, davacı hakkında adam öldürme suçundan, davalılar hakkında ise iftira suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.Mahkeme, her ne kadar Yargıtay içtihatlarında yeterli delil bulunmamış olsa bile şikâyetin haksız olmayacağı ve tazminata hak kazanımı sağlamayacağı belirtilmiş olsa da, isnat edilen fiilin ağırlığı sebebiyle böyle bir suç istinadı karşılığında her insanda aynı ölçüde manevi çöküntüye sebebiyet verebileceği gerekçesi ile istemin kabulüne karar vermiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda; babaları cinayet sonucu öldürülmüş olan davalıların, failin bulunması amacıyla kuşkularını dile getirdikleri, olayın aydınlatılmasını istedikleri, davacı mal müdürü ile aralarında bir husumet bulunduğuna veya hak arama özgürlüklerini kasten kötüye kullandıklarına dair dosyada delil bulunmadığı anlaşılmakla; şikâyetin olağan kuşku üzerine emarelere dayandırılarak yapıldığı gerekçesi ile istemin tümden reddi gerekirken, şikâyetin haksız olduğundan bahisle istemin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.