Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 14711 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19205 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : İstanbul 12. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 02/11/2010NUMARASI : 2007/147-2010/538Davacı Ü.. Z.. vekili Avukat tarafından, davalılar N.. A.. vd aleyhine 22/03/2007 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 02/11/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddolunmalıdır.2-Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, 04/03/2007 tarihinde A...'da V... Gazetesi'nin 24 sayfasında "E.. y.. trilyonluk konakta" başlığıyla verilen haberde gerçeğe aykırı olarak B.. konaklarında oturduğum ve bir radyo programında başörtülü olduğunu söyleyen bir hanıma " Korkunun ecele faydası yok. Sonunuz geldi. Siz dünyanın en aşağılık, en şerefsiz varlıklarısınız. Sizin insan olarak hiç bir değeriniz yok. Onursuz, aşağılık,, adi yaratıklar diye hakaretler savurmasıyla tanınan Cumhuriyet yazarı F.. i.. Ü.. Z.." şeklinde ifadeler kullandığım iddia edilerek yapılan yayının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu, belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalılar ise, davaya konu haberin güncel olduğunu, kamu yararı bulunduğunu, basının haber verme ve eleştiri hakkının bulunduğunu, basın ilkelerine uygun olarak haber yapıldığını, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davacının kamuya mal olmuş bir kişi olduğu, ağır eleştirilere katlanması gerektiği, manevi tazminat koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası'nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir.Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması,genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda,basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olayda; davacının kamuoyunda bilinen bir gazeteci olduğu, eleştirilere katlanması gerektiği ancak davacı tarafından bir radyo programında söylendiği iddia edilen sözlerin haber yapıldığı, yapılan habere ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, davacı tarafından haberde iddia edilen sözlerin söylendiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacı söylemediği sözler nedeniyle toplumun belli bir kesimini aşağılayan birisi olarak gösterilmek suretiyle hedef haline getirilmiştir. Yayında davacıya atfedilen hususlar ise davacının kişilik haklarına saldırı oluşturacak niteliktedir. Yayının bu hali ile hukuka uygunluk unsurlarını taşımadığı anlaşılmakla uygun bir miktar manevi tazminata karar verilmesi gerekirken istemin tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazalarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 06/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.