Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14437 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9731 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İzmir 11. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 05/05/2014NUMARASI : 2014/134-2014/204Davacı M.. V.. vekili Avukat tarafından, davalı R.. E.. aleyhine 21/03/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 05/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Davacı, dava dileçesinde, Yürütme makamında bulunan sorumlu ve yetkili kişi olan davalı R.. E..'ın yerel seçimler sürecinde vermiş olduğu demeçlerde ''Cemaat'' olarak adlandırılan F.. G..'e gönül bağıyla bağlı olanlardan oluşan sivil toplum birlikteliğine yönelik ''Haşhaşi, sülük, virüs, şer odağı, örgüt, paralel devlet v.b.'' hakaret sözleri sarfettiğini, ''inlerine gireceğiz'' demek suretiyle, cemaat mensuplarını ''in'' de yaşayanlar olarak tasvir ettiğini, kendisinin de bu cemaatin mensubu olduğu için kişilik haklarının zedelendiğini iddia etmiştir. Ayrıca kendisinin ''Kimse Yokmu Derneği'' ne yardımlarda bulunduğunu ve etrafını da bunun için teşvik ettiğini, davalının bu derneği de ''cemaat-paralel yapı-örgüt'' içinde göstererek davacıyı bir çeteye yardım ve yataklık yapan kişi konumuna düşürdüğünü, böylece çevresinde olumsuz bir imaj oluşturduğunu belirterek TBK'nun 58. maddesi gereğince manevi tazminat istemiştir.Davalı vekili, cevap dilekçesinde davalının sözlerinin davacının şahsına, kişiliğine yönelik olmadığından ve yansıma yoluyla kişilik haklarının zarar görmesinin mümkün bulunmaması nedeniyle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını ve ayrıca dava konusu sözlerin eleştiri sınırları içinde kaldığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davalının konuşmalarında davacının adının geçmediği, davacının cemaat adlı yapıya hukuken ve yasal olarak bağlılığını gösteren bir bilgi ve belgeyi dosyaya sunmadığı, bu nedenle davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı, bunun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.Dava, kişilik haklarına saldırı nedenine dayanmaktadır. Hukukumuzda kişilik haklarının tanımı yapılmamış ve bu hakkın hangi değerleri kapsadığı da açıklanmamıştır. Böylece kişilik haklarının nelerden ibaret olduğunun belirlenmesi ve sınırının çizilmesi uygulamaya bırakılmıştır. Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda kişisel değerlerin; fiziki, duygusal ve sosyal kişilik değerleri olarak belirlendiği, kişinin toplum içindeki mesleği, kimliği, şeref ve haysiyeti, özgürlüğü, ırk, din ve vatandaşlık gibi bağları kapsadığı kabul edilmektedir.Gerek Dairemiz, gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bir topluluğa veya sosyal gruba karşı yapılan hakaretlerde, o topluluğu ve sosyal gurubu oluşturan fertlerin aktif dava ehliyetlerinin var olduğu kabul edilmektedir:..... davalı tarafından sarf edilen sözler eleştiri: sınırını aşmış davacılarına kişilik haklarına saldırı oluşturmuştur...'' ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 08.11.2012 gün 2011/14259 esas 2012/16468 karar sayılı kararı ).... davacının Anayasa değişikliğinin halk oylamasına sunulması teklifini meclise sunan, bu teklifin ve halkın halk oylaması sırasında ''evet'' oyu vermesi için çalışmalar yapan .... iktidar partisinin milletvekili olduğu anlaşılmaktadır. Davalının konuşmalarında davacının yer almadığını iddia etmek davacının üyesi olduğu partinin eylemleri ve davacının sıfatı ile bağdaşmaz. Şu durumda sözlerinin……. davacıya matuf olduğu gözetilerek işin esasına girmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir"(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 12.02.2013 gün 2012/6874 esas 2013/2165 karar sayılı kararı..... Bu durumda davacıların aktif dava ehliyetinin varlığının kabulü ile davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir..." ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 28.07.2006 gün ve 2006/53 esas 2007/15816 karar sayılı kararı ve Yargıtay HGK'nun 13.05.2009 gün 2009/4-120 esas 2009/193 karar sayılı kararı )... Yunan Helsinki Monitor, ırka dayalı ayırımcı genel ifadelerle hedef alındığı iddia edilen bir etnik grubun herhangi bir üyesinin, bu ifadelerin o grubun tüm üyeleri için önyargı oluşturması sebebiyle, mağdur statüsünde olduğunu ifade etmiştir....Mevcut başvurularda Roman/Çingene kökenli başvuran, sözkonusu kitap ve sözlükte kullanılan dilden rahatsız olmuştur. Kitabın yazarı ya da sözlüğün yayıncısı tarafından doğrudan kişisel olarak hedef alınmasa bile, Medeni Kanun'un 24 ve 25. maddeleri kapsamında, ulusal mahkemelerde tazminat davası açabilirdi...Özetle AİHM, mevcut başvurularda, başvuranın AİHS'nin 34. maddesi uyarınca mağdur statüsü bulunduğu kanısına varır... >> (AİHM. Aksu - Türkiye davası Başvuru no 4149/04 ve 41029/04 )Davaya konu olayda davacı sosyal bir gurup olan ''Cemaat'' olarak adlandırılan sivil toplum birlikteliğinin üyesi olduğunu iddia ettiğine göre bu iddiasını ispatlaması halinde aktif dava ehliyetinin var olduğunun kabulü gerekir. Davacının bu konudaki delilleri toplanmadan karar verilmiş olması doğru değildir.Öte yandan, aktif dava ehliyeti taraf ehliyeti veya dava ehliyeti olmayıp taraf sıfatı olduğundan dava şartı değildir. Taraf ehliyeti HMK 50 maddesinde şöyle tanımlanmıştır: ''Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.'' Dava ehliyeti ise, HMK 51. maddesinde şu biçimde tarif edilmiştir: ''Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.'' Oysa aktif dava ehliyeti (taraf sıfatı) ise somut herhangi bir olayda dava hakkı olmasını ifade eder: Ve taraf sıfatı dava şartı olarak düzenlenmediğinden öninceleme aşamasında dikkate alınamaz. Şu durumda mahkemece yapılacak iş, öninceleme duruşması yapılıp taraf delilleri toplanarak tahkikat duruşması yapıldıktan sonra varılacak sonuca göre karar vermektir. Bu yön gözetilmeden eksik inceleme ile karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 03/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.