MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 28/01/2011 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 27/09/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat davasıdır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair kararı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalının yerel “Palandöken” isimli gazetede 21/01/2011 tarihinde yazdığı “Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak” başlıklı köşe yazısında “Davacının atamasının su ürünleri fakültesindeki yedi öğretim üyesinden ikisini memnun ettiği, davacının bitki koruma bölümünden 53-54 ortalama ile mezun olduğu, bitki koruma bölümünde birkaç kez asistanlık sınavlarına girerek kazanamadığı, bitki koruma bölümünde yüksek lisans yapmasına rağmen beceremediği ve su ürünleri fakültesinde bu aşamayı tamamladığı, bölüm başkanı jüride olmadığı için doktora imtihanını kazanamayıp bir yıl beklediği, doktora tezi ile ilgili bir yayına hocasının haberi olmadan bir arkadaşının adını koyduğu, Karaman Üniversitesindeki bir öğretim görevlisinin düzenlediği sempozyumun sponsoru ile irtibata geçip mani olmaya çalıştığı ve sponsorlardan zılgıt yediği” yolundaki ithamları ile kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.Davalı, yazı içeriğinin görünür gerçeğe uygun olduğunu, yazının bir bütün halinde ele alınması gerektiğini, yazının genel olarak atamaların eleştirisi amaçlı olduğunu ve davaya konu beyanların örnek amaçlı yazıldığını, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; yazıda eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu türdavaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dava konusu köşe yazısının içeriği bir bütün olarak incelendiğinde; davalının, davacının dekan olarak atandığı su ürünleri fakültesinin eski dekanı ve aynı zamanda da davacının hocası olduğu, yazı içeriğinde geçen ve dava konusu yapılan beyanların geçmişte gerçekleşen olayların tekrarı olup, yazıda genel olarak üniversitede uygulanan atama yöntem ve sisteminin eleştirildiği, yazı içeriğinden davacıya yönelik hakaret içerir bir beyan olmadığı, yazının tümünün eleştiri sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır.Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının bir miktar manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.