MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 05/01/2012 gününde verilen dilekçe ile 2330 sayılı Yasadan kaynaklanan rucüen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 14/06/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Davacı idare, davalının hukuka aykırı eylemi sonucu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkındaki Yasa kapsamı içinde bulunan kamu görevlisine ödemede bulunduğunu belirterek, yaptığı ödemenin davalıdan rücuen ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, anılan yasa hükümleri uyarınca, yapılan ödemelerin rücuen istenemeyeceği gerekçesi ile istem reddedilmiş, karar davacı idare tarafından temyiz edilmiştir.Davaya konu edilen uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken ve özel bir nitelik taşıyan 2330 sayılı Yasa ile B.K.’nun rücuya ve birlikte sorumluluğa ilişkin hükümlerinin bir arada incelenmesi önem taşımaktadır. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle göz önünde tutulması gereken 2330 sayılı Yasanın hükümlerine göre devlet, bu yasa kapsamı içinde yer alan kamu görevlisinin görevi sırasında ve görevi ile bağlantılı olarak uğradığı zararların öncelikle ödemesini üstlenmektedir. Diğer bir anlatımla, devlet, kamu görevlisinin ölmesi halinde mirasçılarına, yaralanması durumunda ise kendisine, yaralanma derecesine göre nakdi tazminat adı altında yine yasada öngörülen ölçü ve miktarlarda ödemede bulunmayı yükümlenmiştir. Bunun amacı zarar gören kamu görevlisinin öncelikle ve ivedilikle korunmasıdır. Devletin buradaki sorumluluğu, yasadan doğan ve zaman itibariyle öncelik taşıyan bir sorumluluktur. Bu bağlamda devlet öncelikle ve ivedilikle yaptığı bu ödeme ile ilgili olarak, zararlandırıcı eylemin meydana gelmesinde bir başkasının sorumluluğu bulunup bulunmadığını gözetmeden, sorumluluğun kapsamı ile failin kimler olduğunu daha sonra belirlemek üzere bir bakıma zarar verenin yükümlülüklerini yerine getirmektedir. İşte devlet yaptığı bu ödeme ile zarar verenin yükümlülüğü oranında zarar görenin yerine geçerek ona rücu hakkını elde edebilmektedir. ...Öte yandan, B.K.’nun 51. maddesinde, zincirleme sorumluluk durumu düzenlenmiş ve ayrı ayrı hukuki nedenlerden doğmuş olsa da sorumluların tamamının zarardan zincirleme sorumlu olacakları, düzenleme altına alınmıştır. Maddenin şu düzenleniş biçimi somut olaya uygulandığında, meydana gelen zarardan yasa gereğince davacı idarenin, haksız eylem nedeniyle de zarar verenin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. İşte devlet, bu yasal sorumluluğu nedeniyle zararın oluşumundan kimlerin sorumlu olduğu belirlenmeden öncelik ve ivedilikle yasadan doğan yükümlülüğünü yerine getirmektedir. Devletin yasadan doğan bu yükümlülüğü sonucu yaptığı ödemenin bağış olmadığı işin kapsam ve niteliğinden anlaşılmaktadır. Aksi halde, zarar veren 2330 sayılı Yasa kapsamı içinde yer alan bir görevliye verdiği zarardan sorumlu tutulmamış olacaktır. Böyle bir sonucun hukuken uygun görülemeyeceği açıktır. Şu durumda, devletin yaptığı ödemede zarar verene kusuru oranında rücu etme hakkının var olduğunun kabulü sorumluluk hukukunun genel bir kuralıdır.Somut olayda zarar veren hukuka aykırı eylemi nedeniyle devleti, zarar görene karşı yükümlülük altına sokmuş ve devlette 2330 sayılı Yasa uyarınca bu yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Devletin, zarar görene ödeme yapması nedeniyle, mal varlığında, bir eksilmenin meydana geldiği, ödemekle yükümlü olan zarar verenin de, tazminat borcunun başkası tarafından ödenmesi nedeniyle ödeme miktarı kadar haksız zenginleştiği açıktır. İşte davacı idare, mahkemeden yaptığı bu ödemeden davalının kusuru oranındaki kısmının rücuen kendisine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.Şu durumda mahkemece yapılacak iş, dosyadaki sorumluluk durumuna göre, davalının ödemekle yükümlü olduğu tazminat kapsamını belirleyerek hüküm altına almaktır. Açıklanan bu yön gözetilmeden karar yerinde yazılı bulunan gerekçe ile davanın reddi yönünde hüküm kurulması yasaya aykırı olduğundan kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 10/09/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.