MAHKEMESİ : Bursa 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 28/06/2013NUMARASI : 2010/270-2013/624Davacı H.. C.. vekili Avukat U. Ö. tarafından, davalı B. İnş. San. Tic. A.Ş. aleyhine 28/05/2010 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/06/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikayet nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının, bilirkişi olarak görev aldığı Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/345 Esas sayılı dosyasında da davalı olduğunu, mahallinde yapılan keşiften sonra Cumhuriyet Savcılığına kendisi hakkında şikayet dilekçesi verdiğini, keşifte bulunmadığı halde var gibi zaptı imzalamış olduğunu iddia ettiğini, bu nedenle resmi evrakta sahtecilik suçundan yargılanıp beraat ettiğini, davalının haksız şikayeti nedeni ile manevi olarak zarara uğradığını iddia ederek uğradığı zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı, yasal şikayet hakkını kullandığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davalının şikayet dilekçesindeki iddialarının gerçek olmadığı anlaşıldığından kişilik hakları zarar gören davacı yararına manevi tazminat ödetilmesine karar verilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Dosya içindeki bilgi, belge ve tanık beyanlarına göre, davacının bilirkişi olarak görev yaptığı Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/345 Esas sayılı dosyasında kırtasiyeci bilirkişi olarak görevlendirildiği, 04/10/2001 günü yapılan keşif zaptında kimlik tespiti bölümünde isminin Ümit Cavlak, imza bölümünde ise Ufuk Cavlak olarak yazıldığı, davalının bu durumdan şüphelenerek imzanın davacıya ait olup olmadığı konusunda araştırma yaptığı ancak davacıya ulaşamayarak söz konusu şikayet dilekçesini verdiği, soruşturma sonunda takipsizlik kararı verilmiş iken Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin az yukarıda açıklanan nedenle makul şüphe var kabul edilerek davacı hakkındaki takipsizlik kararını kaldırdığı, bunun üzerine açılan kamu davasında verilen beraat kararının da Yargıtayca imza incelemesi yapılmak üzere bozulduğu, son olarak keşif zaptındaki imzanın davacıya ait olduğu tespit edilerek delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Şu durumda, davalının şikayet hakkını kullanırken zayıfta olsa somut bir takım emareler bulunduğu anlaşılmakla şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığı gerekçesi ile istemin tümden reddi yerine, bir bölümünün ödetilmesine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/10/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.