MAHKEMESİ : Konya 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 19/11/2012NUMARASI : 2011/482-2012/758Davacı O.. Ç.. vekili Avukat E.Ö. tarafından, davalı F.. A.. vd aleyhine 05/08/2011 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19/11/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, .. gazetesinin 16.02.2011-17.02.2011 günlü sayılarında “Dekolte Giyene Tecavüz Ederler” ve “Dekolte Giyene Tecavüz Ederler Diyen Profesöre Büyük tepki” başlıklı haberleri ve gazetenin köşe yazarlarından R.. G..ın kaleme aldığı “Dekoltemi Açtım Tecavüzcümü Bekliyorum” başlıklı yazı içeriklerinin kişilik haklarına saldırı içerdiğini iddia ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Davalılar, dava konusu haber ve yazının güncel ve gerçek olduğunu, davacının bir gazeteci ile yaptığı röportaj sırasındaki açıklamalarının habere konu edildiğini, toplumun ilgisine haiz bir konu olduğunu, eleştiri sınırları içinde ve basın özgürlüğü kapsamında yapılan yayın nedeni ile açılan davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece, davacı tarafından sarf edilen sözlerin mecrası dışına çıkartılarak yayınlanması ve davacıyı küçük düşürücü sözlerin kullanılması nedeni ile davacının kişilik haklarının ihlal edildiği kanaatine varılarak istemin bir bölümünün ödetilmesine karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olaya gelince; davacı, Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslam Hukuku anabilim dalı başkanı olup, kendisine, dava konusu haberin yayınlandığı dönemde tecavüz suçları hakkında yapılması düşünülen yasal bir düzenlemenin İslam hukukundaki yerinin sorulduğu, davacının da bu soruya mesleki bilgi ve tecrübesi ile cevap verdiği, davalı gazetede söz konusu röportajda davacının açıklamalarının haber konusu edildiği, dava dışı köşe yazarı R..G..ın da konuyu kendi köşesinde ele alarak yazı yazdığı, dava konusu yayınlardan sonra davacının yaptığı açıklamaların arkasında olduğuna yönelik beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hali ile dava konusu haber/yazı her ne kadar kültürel nezaket anlamında değerlendirme ve tartışma konusu edilebilirse de gerçek ve güncel nitelikte olup toplumun ilgisine haiz olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda, mahkemece, dava konusu haber bir bütün olarak ele alındığında gerçek, güncel ve kamu oyunun ilgisine haiz olup eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı, haber ve yazıda kullanılan başlıkların gazetecilik tekniği gereği çarpıcı olması için abartılı bir dil kullanıldığı, bu durumun ayrıntı boyutunda kalıp davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30/01/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.