MAHKEMESİ : Bursa 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 02/10/2012NUMARASI : 2006/379-2012/624Davacılar S.. Ş.. vdl. vekili Avukat M.. A. G.. tarafından, davalılar M.. A.. vdl. aleyhine 31/07/2006 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 02/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar M.. A.., İ.. K.. ve F.. G.. tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikayet nedenine dayalı manevi tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiş, karar davalılar M.. A.., İ.. K.., F.. G.. tarafından temyiz edilmiştir.Davacılar, davalılar tarafından haklarında yapılan haksız şikayet nedeni ile dolandırıcılık suçundan yargılandıklarını, sonunda beraat ettiklerini, davalıların haksız şikayeti nedeni ile kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek uğradıkları manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır.Davalılar, anayasa ile güvence altına alınmış olan şikayet haklarını kullandıklarını, kendileri açısından şikayeti haklı kılacak sebeplerin olduğunu beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, davacıların haklarında açılan kamu davasından beraat ettikleri, haksız yere bir kimsenin dolandırıcılık suçu ile yargılanmasının o kimsenin şeref ve haysiyetini ihlal edici nitelikte olduğu kanaatine varılarak her bir davacı yararına 4.000,00'er TL manevi tazminat ödetilmesine karar verilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. TürkMedeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olaya gelince, davacıların emlakçı oldukları, dava dışı V.V...'nun annesinin hissedar olduğu arsa için yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesini tahrif ederek annesinin adı yerine kendi adını yazıp, sözleşmede annesine bırakılan taşınmazları davacı emlakçılar aracılığı ile davalılara sattığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacılar hakkında, dava dışı V.. V.. ile birlikte dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında, delil yetersizliği nedeni ile beraat kararı verilmiş ise de, sanık V..V..'nun, davacı emlakçılar aracılığı ile bir daire sattıktan sonra aynı kat karşılığı inşaat sözleşmesinde taraf olan diğer mirasçı S.. Ö..in de davacı emlakçılar vasıtası ile dairesini sattığı, onun ibraz ettiği sözleşmenin gerçek, kendisinin ibraz ettiğinin ise sahte olduğu beyanı, tanık S.. Ö..'in V.V..'nu doğrulayan ve davacılara onun hak sahibi olmadığını söylediği beyanı uyarınca, davalıların davacılar hakkında anayasal şikayet haklarını kullanmaları için az da olsa bir emarenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.Şu durumda, davalıların şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandıkları sonucuna varılarak davanın tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30/01/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.