MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 27/05/2014NUMARASI : 2014/31-2014/175Davacılar Ü.. Ş.. ve diğeri vekili Avukat D.. C.. tarafından, davalı E.. P.. aleyhine 20/11/2007 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davacı Ü..Ş.. yönünden davanın kısmen kabulüne diğer davacı yönünden matufiyet yokluğundan reddine dair verilen 27/05/2014 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 10/11/2015 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat M.. B.. geldi, karşı taraftan davacılar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.Dava, kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davacı Ü.. Ş.. yönünden istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar taraflarca temyiz edilmiştir.Davacılar, davalının yazarı olduğu “.. ”, “..”, “.. ”, “.. ” isimli kitapların kendileri ile ilgili bölümlerinde yer alan ifadelerin kişilik haklarına saldırı ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının, şirketlerinin kişilik haklarına yönelik saldırılarına son vermesine, uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, dava konusu kitaplarda yer alan bilgilerin gerçek ve güncel olduğunu davacılarında bu durumları açıkça ikrar ettiklerini, neden tazminat isteğinde bulunduklarının anlaşılamadığını, taleplerin haksız ve yersiz olduğunu, dava konusu kitaplardaki bilgilerin daha önce yayınlanmış birden çok kitapta da yayınlandığını, kamu yararının kişi yararından üstün tutulması gerekeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu edilen dört adet kitapta davacı aleyhindeki söylemlerin bir kısmının davacı tarafından reddedilmediği, maruf ve meşhur vakıalar niteliğinde olduklarından söz edilmese de bir ölçüde kamuoyunun malumu olduğu göz önünde tutulduğunda, gerçeklik değeri taşıyabileceği kabul edilebilir söz konusu ifadeler sebebiyle davalının tazminatla sorumlu tutulamayacağı, ancak kitaplarda kullanılan, dava dilekçesinin 2. ve 4. sayfasındaki ifadelerin gerçekleri yansıttığı davalı tarafından ortaya konulamadığından davacı Ü.. Ş ..nin şahsiyet haklarına tecavüzde bulunulduğu kabul edilerek manevi tazminat isteğinin kısmen kabulüne, diğer davacı Y.. Ş .. hakkında ise herhangi bir itham bulunmadığından, yorum ve eleştiri yapılmadığından bu davacı yönünden davanın matufiyet yokluğundan reddine karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı B.. K.. 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın T.. Ö.. bölümü ile T.. K.. 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Dava konusu kitapların davacı Ü.. Ş..'nin kişilik haklarına saldırı içerdiği kabul edilen dava dilekçesinin 2. 3. ve 4. sayfalarında özetlenen bölümlerine yönelik davacı tarafından davalıya gönderilen Ü.. N.. 14.06.2007 tarih ve 28804 yevmiyeli, 02.08.2007 tarih ve 36856 yevmiyeli, 02.08.2007 tarih ve 36855 yevmiyeli, 26.09.2007 tarih ve 44766 yevmiyeli ihtarname içeriklerinde “S.. B.. hiçbir zaman Ü..'in ortağı olmadığı, 600'ü aşkın her biri bağımsız distribütörlerinden birinde cüz'i bir hissedarlığı olduğu, bu hissedarlığın da geçtiğimiz yıllarda sonlandırıldığı, Ş.. K.. tarafından G.. .Ş.. aleyhinde kesilen haksız para cezasına karşı dava açılmış olmasına rağmen konunun yargı sürecinde olmasına hiçbir şekilde değinilmediği aslında bu cezanın iddia olunan siyasi ilginin aksini kanıtladığı, merhum E.. T.. hiçbir zaman Ü..'in ortağı olmadığı, davacı şirketin halka açık bir şirket olduğu ve bu şekilde yabancılar da dahil sayısız ortakları bulunduğu bundan hareket edilecek olursa bütün dünya ile Ü.. arasında irtibat kurulabileceği, Ü...'in binlerce çalışanının ve muhtelif konularda hizmet vermiş ve vermekte olan avukatlarının siyasi ve sosyal düşüncelerinin Ü....i ilgilendirmediği, Sayın M.. Ü.. ailesiyle ilişkisinin yalnızca F.. F.. S.. S.. Ü.... tarafından devralındığı dönemde tümüyle profesyonel iş ilişkisi çerçevesinde kısa sayılabilecek bir süre yönetim kurulu üyeliğinden ibaret olduğu...” ve devam eden açıklamalardan dava konusu edilen kitaplarda yazılı ifadelerin bir bölümünün maddi gerçeğe, bir bölümünün görünür gerçeğe uygun bilgilerden ibaret olduğu, bazılarının ise yazarın yorumlarına yönelik beyanlar olup anlatılan konuların toplumsal ilgiye haiz olması dikkate alındığında tartışılmasında kamu yararı olduğu, toplumun bilgi edinme, basının da haber verme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. A.. M.. 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru no lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir.Şu durumda dava konusu kitaplarda davacı Ü... Ş.. nin kişilik haklarına saldırı bulunmadığı, kitapların davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği iddia olunan bölümlerindeki ifadelerin toplumsal ilgi ve kamu yararına haiz olduğu, ifade özgürlüğü ve eleştiri sınırları içinde değerlendirilmesi gerektiği kabul edilerek istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle kısmen kabul edilmiş olması doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacıların tüm, davalının öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalı yararına takdir olunan .. TL duruşma avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.