Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12070 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 12348 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 07/11/2013 gününde verilen dilekçe ile itirazın iptali istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/04/2016 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, idari para cezasının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz olunmuştur. Davacı, davalı bankanın İş Kanunu'nun 101. maddesinde belirtilen özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna uymaması nedeni ile, banka aleyhine idari para cezası tahakkuk ettirildiğini ve tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı, davanın reddi ile, idari para cezasının iptali için Sulh Ceza Mahkemesine itiraz ettiklerini belirterek, davacı aleyhine dava konusu tutarın en az % 40'ı oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, istemin kısmen kabul??ne dair verilen karar; Dairemiz, 27/04/2015 gün ve 2014/9392 - 2015/5132 sayılı ilamı ile a) Davalının icra takibine itiraz etmekte haklı olduğunun idari para cezasına karşı sulh ceza mahkemesine yapılan itirazın kısmen kabulü kararı ile anlaşıldığından, davacı taraf lehine icra inkar tazminatına, davalı lehine de haksız takip tazminatına hükmedilmiş olması doğru görülmediğinden, b) Mahkemece, kısmen kabul kararı verilmiş olmasına ve davalı kendini vekil ile temsil ettirmiş olmasına rağmen, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru görülmediğinden, c) Sulh ceza mahkemesi kararının davalıya tebliğ edildiği tarih, miktarın kesinleştiği tarih olduğundan, bu tarihten, davalı tarafından davacıya yapılan ödeme tarihine kadar geçen süre için hesaplanacak faiz yönünden takibin devamına karar verilmesi gerekirken; takip tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi doğru görülmediği gerekçesiyle üç başlık altında bozulmuştur. Mahkemece bozma sonrasında yapılan duruşmada; tarafların bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra ana karar ile ''Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin usul ve yasalara uygun bozma ilamına karşı direnilmesine karar verildi. Tefhimle açık yargılamaya devam olundu'' denilmiştir. Hüküm özetinden anlaşıldığı kadarıyla da kısa karar yazılırken yukarıda açıklanan bozma ilamına uygun şekilde karar verilmiştir. Gerekçeli kararda ise "...bozma ilamında her ne kadar davanın reddolunan kısmı için davalı vekiline vekalet ücreti takdir olunması gerektiğine değinilmiş ise de, ... 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/1146 diş sayılı dosyasının karar tarihinin 05/04/2013 olduğu, karara yapılan itiraz sonucunda 29/05/2013 tarihinde kesinleştiği, mahkememizin bozma öncesi karar tarihinin ise 25/12/2013 olduğu, Sulh Ceza Mahkemesince 1.025.054,00 TL idari para cezasının 450.508,00 TL'sine yapılan itirazın kabulü ile cezanın 574.546,00 TL olduğuna karar verilmiş olduğu, mahkememiz karar tarihi itibari ile ceza miktarının 574.546,00 TL olduğu, bu durumda davalı tarafından dava açılmasına sebep olunduğundan ve idari para cezası dava açıldıktan sonra ödendiğinden asıl alacak üzerinden harç ve davacı lehine vekalet ücreti takdir edilmiş ise de, davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığı, bozma ilamında davalı lehine vekalet ücreti verilmesi gerektiği belirtilen kısım idari para cezasına itiraz kararı ile iptal edildiğinden davalı lehine vekalet ücretine hükmolunmamıştır" şeklindeki ifadelerle bozma kararına aykırı olarak ve direnme niteliğinde gerekçe ve hüküm oluşturulmuştur. Anayasa 141. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 294 ve devam maddelerinde mahkeme kararı ve hükmün kapsamı ve niteliği açıklanmış olup 297/2. maddesinde hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekliliği ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde olması gerekir. Somut davada; mahkeme gerekçesinde açıkça bozma ilamına uyulmakla yargılamaya devam olunduğunu belirtmiş ancak gerekçenin devamında ve hükümde uyduğunu belirttiği bozma ilamının tam tersi bir karar vermiştir. Şu halde; ara karar, hüküm özeti ve gerekçeli karar arasında oluşan çelişki nedeniyle denetlenebilir ve uygulanabilir olmaktan uzak olan yerel mahkeme kararı, Anayasa ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun emredici hükümlerine de açıkça aykırılık oluşturmaktadır, bu durum kararın bozulmasını gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.