MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 29/05/2013NUMARASI : 2009/386-2013/237Davacı H.. D.. vekili Avukat B.. P.. tarafından, davalı Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık A.Ş. aleyhine 30/10/2009 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/05/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazı ile aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.2-Davalının diğer temyiz itirazına gelince;Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.Davacı, davalı şirketin sahibi olduğu Vatan Gazetesi’nde ve gazetenin internet sitesinde, 06/09/2007 tarihinden 21/02/2009 tarihine kadar çeşitli tarihlerde yapılan yayınlar ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalı, davaya konu haberlerin, haber verme sınırları içerisinde yapıldığını ve haberde bahsi geçen olay ile ilgili olarak, davacı hakkında ceza davası açıldığını belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.Mahkeme, her ne kadar davacı hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan yapılan soruşturma sonucu açılmış ve karar tarihi itibari ile de derdest olan bir dava bulunmakta ise de; davalı şirketin yayınladığı V.. Gazetesi’nin çeşitli tarihlerdeki gazete yayını ve internet haber sayfasında, devam etmekte olan dava dosyası için yorum yapıldığı, haberin amacını aşar biçimde davacının adı verilerek "t.. hoca" "sapık" gibi kişilik haklarına saldırı oluşturur kelimeler kullanıldığı, henüz hüküm verilmeden, davacının peşinen suçlu ilan edildiği ve bu suretle davacının kişilik haklarına saldırı olgusunun gerçekleştiği gerekçesi ile istemin kısmen kabulüne karar vermiştir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olayda; 15/04/2008 tarihli V.. Gazetesi’nde yayınlanan “tacizci hocaya 21 yıl istendi” ve yine aynı tarihli internet sayfasında yayınlanan “sapık hocaya rekor ceza” başlıklı haberler nedeniyle, davalı gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü hakkında, hakaret suçundan, Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/1879 Esas sayılı dosyası üzerinden ceza davası açılmış, yargılama sonucu verilen kesin nitelikli hüküm ile sanığın suçu sabit görülerek cezalandırılmasına karar verilmiştir.Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi ceza mahkemesinin kararı ile bağlı değilse de; ceza mahkemesince belirlenecek maddi vakıalar hukuk hâkimi yönünden de bağlayıcıdır.Dosya kapsamından; haberlere konu edilen olay ile ilgili olarak, davacı hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/158 Esas, 2012/81 Karar sayılı ilamı ile davacının cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün Yargıtay 14. Ceza Dairesince Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan nihai rapor alınması amacıyla bozulduğu anlaşılmaktadır. Davaya konu haberlerin yapılmaya başlandığı tarihlerde, davacı hakkında bu suç ile ilgili hazırlık soruşturması yürütülmekte olup haberler ceza davasının derdest olduğu süreçte de devam etmiştir. Esasen davaya konu yayınlar görünür gerçeğe uygun olup basın özgürlüğüne ilişkin yukarıda değinilen ilkeler uyarınca; istemin tümden reddi gerekir ise de; Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca, davalı gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü hakkında verilen mahkûmiyet hükmünde belirlenen maddi olgular, hukuk hâkimi yönünden bağlayıcı olduğundan, davanın reddine karar verilemez. Şu halde Mahkemece, olayın özelliklerine, fail ve mağdurun durumlarına, kişilik değerlerinde meydana gelen eksilmenin niteliğine göre manevi tazminat yerine Borçlar Kanunu 49/3. maddesi gereğince diğer bir tazmin yoluna başvurulmalıdır. Bahsedilen madde gereği diğer tazmin yöntemleri konusunda örnekseme yapılarak haksız saldırının kınanması veya kınama kararıyla birlikte bu kararın basın yoluyla ilan edilmesi yöntemlerine değinilmişse de; bu yöntemler sınırlı olmayıp hâkimin takdirine bırakılmıştır. Bu bağlamda, özür beyanı, isnadın geri alınması vb. bir tazmin şeklinin benimsenmesi de düşünülebilir. (4. HD. 14/11/1996, 8472/11191)Somut olayda; sarf edilen sözlerin niteliği, sözlerin söylendiği dönem, haberlere konu olay ile ilgili ceza dosyası kapsamı ve hedef alınan kitle ile haberlerin potansiyel etkisi gibi hususlar dikkate alındığında; tazminat yaptırımı yerine BK.49/3. maddesinde bahsedilen diğer yaptırımlardan olan “tecavüzün kınanmasına” dair kararla yetinilmesi gerekirken, tazminat yaptırımına başvurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/09/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.