Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10327 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5610 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 08/07/2010 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05/05/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız şikayet nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava kabul edilmiş, kararı davalı temyiz etmiştir. Davacı ilçe kaymakamı olup, bağlı köylerden birinde taşınmazı bulunan davalının muhtar ve bazı köylüleri İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Valilik makamına şikayeti sırasında, şikayet dilekçesinde kendisi hakkında da belirlemelerde bulunduğunu, iftira attığını ve kişilik hakkına saldırıldığını belirterek 10.000 TL manevi tazminat istemiştir. Davalı taraf, yetki itirazı ve zamanaşımı definde bulunmuş, bahçelerindeki ağaçların usulsüz olarak muhtarca kesildiğini, yakınlarına saldırılarak kötü muamelede bulunulduğunu, kamu görevlilerinin görevinin hatırlatıldığı, davacıya yönelik beyanda bulunmadığını, sözlerin davacıya matuf olmadığını, olsa bile bu hususun manevi tazminatı gerektirmediğini savunmuştur. Yerel mahkeme, davalıca verilen şikayet dilekçelerindeki, kaymakamdan yardım isteyen akrabasına davacı kaymakamın "köyü terk edin başka yere gidin ben sizinle ilgilenmem ne haliniz varsa görün beni rahatsız etmeyin" diyerek odasından kovduğuna dair beyanı ile "muhtar ve arkadaşları ile ruhsatsız çalışan meyhaneye giderek eğlenmek midir? Yoksa kötü niyetli kişiler ile birlikte olmazlarsa bu meyhaneden istifade edemeyeceklerini mi düşünüyorlar, vatandaşın problemini çözmeyeceklerse bu görevi yapacak başkaları gelsin" şeklindeki isnatlarının hakaret ve iftira niteliğinde olup davacının kişilik hakkına saldırıldığından dolayı kabul etmiştir. Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda, davalı ve yakınlarına ait bahçelerdeki bir kısım ağaçların köy muhtarlığınca yapılan yol çalışması sırasında kesilmiş olduğu, muhtar ve diğer tanıklar ağaçların kaymakamlık kararı ile kesildiğini ifade ettikleri gibi muhtarlıkça kesim öncesi kaymakamlığa yapılan başvuru sonucu mahalline davacı kaymakamca inceleme heyeti gönderildiği ve kesim sırasında gerekli önlemlerin alınması için güvenlik güçlerine yazı yazdığının anlaşılması kesim sırasında davalı yakınlarıyla görevliler arasında tartışma ve kavga olduğu, davacının iftira suçundan davalı hakkında yaptığı şikayetin davalının iftira kastıyla hareket ettiği ispatlanamadığından kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Şu durumda davalının kendisi ve yakınlarına muhtar ve yanındakilerce haksız muamelede bulunulduğunu ve bu haksızlığı dile getirmesine rağmen onun işlemlerini destekler şekilde karar ve onaylar verdiğini düşündüğü kamu görevlileri hakkındaki şikayetinde az da olsa emare vardır. Şikayetin açıkça davacıyı zararlandırma ve kişilik hakkına saldırı kastıyla yapıldığı ve dilekçedeki sözlerin hak arama sınırlarını aştığından da söz edilemeyeceğine göre davalının yasal şikayet hakkı sınırında kalan eylemi nedeniyle tazminata mahkum edilemeyeceğinin kabulü ile davanın tümden reddi gerekirken davanın kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.