Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10210 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13726 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Ankara 23. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 16/04/2013NUMARASI : 2012/345-2013/232Davacı S.. G.. vekili Avukat T. C.. tarafından, davalı ...Gazete Dergi Basım AŞ ve diğeri aleyhine 22/06/2012 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılarca temyiz edilmiştir. Davacı, davalı gazetenin 25.12.2011 günlü sayısında yayınlanan “E. A..'nın Kanada turu İsrail'i paniğe itti” başlıklı köşe yazısında ismine açıkça yer verilerek PKK ile yakın işbirliği içinde olduğunun beyan edildiğini, kendisinin Kanada'daki Kürt Derneğinin kurucusu olduğunu, Kanada gizli istihbarat örgütü tarafından da PKK üyesi olmakla suçlandığını, bu suçlamanın doğru olmadığını kanıtlamak için dava açtığını ve kazandığını, halen dernek ile bir ilişkisinin de kalmadığını bu nedenle yazı içeriğinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu iddia ederek manevi tazminat ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Davalılar, dava konusu köşe yazısının davacı ile ilgili olmadığını, isminin sadece bir cümlede geçtiğini, yazarın kişisel görüşlerini okuyucusu ile paylaştığını, davacının Kanada'da siyasi sığınmacı olup kendisinin de beyan ettiği gibi Kürt Derneğinin kurucusu olduğunu, düşünce açıklaması biçimindeki ifadelerin eleştiri olarak kabul edilmesi gerektiğini, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece, davacının PKK ile yakın işbirliği içinde olmakla itham edilmesi nedeni ile bir terör örgütü üyesi olmakla itham edilmesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek istemin bir bölümünün ödetilmesine karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Davacı Kanada'ya siyasi sığınmacı olarak gitmiş bir Türk Vatandaşıdır. Dava dilekçesinde Kanada'da ki Kürt Derneğinin kurucusu olduğunu, Kanada istihbarat örgütü tarafından PKK üyesi olmakla suçlandığını ancak dava açarak suçlamanın haksız olduğunu kanıtladığını beyan etmiştir. Dava konusu köşe yazısının son bölümünde davacının ismi yazılmış PKK ile yakın işbirliği içinde olan dernek kurucusu olduğuna, Kanada'da siyasi sığınmacı olduğuna değinilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmanın mümkün olduğuna işaret etmektedir. (Prager ve Oberschlick v. Avusturya, 26 Nisan 1995, § 38, A serisi, No. 313)Somut olayda dava konusu köşe yazısının yayınlandığı koşulların tamamının incelenmesi gerekmekte olup, bu çerçevede yazının Başbakanlık Müsteşarının Kanada gezisine gitmesinden sonra kaleme alındığı, köşe yazısının Türkiye-Kanada ilişkileri ve dış politika ile ilgili olduğu, davacının kendisinin de kabul ettiği üzere Kanada'da ki Kürt Derneği kurucusu olduğu, yazı içeriğinde davacının isminin de dernek kurucusu olarak belirtildiği, davalı gazetenin, yayınlanmasında kamu yararı bulunan güncel nitelikteki olaya ilişkin kaleme alınmış köşe yazısını yayınlaması basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan davalı yazarın köşesinde yazdığı içeriğin olgusal temelden yoksun olmadığı, zira davacı tarafından da Kanada'da siyasi sığınmacı olduğu, Kürt Derneği kurucusu olduğunun bildirildiği ve Kanada İstihbarat Örgütünce PKK üyesi olmakla suçlandığı gözlenmektedir. Şu durumda, davalı gazetede yayınlanan köşe yazısının eleştiri sınırları içinde kaldığı sonucuna varılarak davacının isteminin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.