Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10057 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 15041 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Beykoz 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 15/05/2013NUMARASI : 2012/596-2013/324Davacı A.. D.. vekili Avukat K.. A.. tarafından, davalı M.. B.. aleyhine 05/10/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/05/2013 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 17/06/2014 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil Mecbure Canan Barlaş ve vekilleri Avukat Ayşegül Ormancı ile Avukat M. U..ve karşı taraftan davacı vekili Avukat Şehnaz Yüzer geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının iki ayrı internet sitesinde "28 Şubatta sadece Yeni Şafak dik durdu" ve "Kaderde 28 Şubat medyası konusunda tanıklık da varmış" başlıkları ile yayınlanan yazı ve söyleşinde gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, darbeyi destekleyen rant elde eden, soygun yapan bir kişi olarak kendisinden bahsettiğini, kendisinin hedef gösterildiğini, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir.Davalı ise; davaya konu ve yazı ve söyleşindeki anlattığı hususların gerçek olduğunu, bu hususların kamuoyu ile paylaşılmasında kamu yararı bulunduğunu, davacının sosyal duruşu ve iş hayatının pek çok defa haber yapıldığını, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunmadığını belirterek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Yerel mahkemece, davaya konu yazı ve söyleşinin içeriğinde davacı hakkında eleştiri sınırı aşıldığı, gerekçesiyle istemin bir bölümü kabul edilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dava konusu olayda; davacı hem iş adamı hem de gazete patronudur. Davalı ise yazı ve söyleşilerin içeriğinde de bahsedildiği gibi davacının sahibi bulunduğu basın organlarında belirli bir dönemde yazı yazmış bir köşe yazarıdır. Davanın tarafları toplum tarafından bilinen kişilerdir. Davaya konu yazı ve söyleşinin içeriği incelendiğinde, ülkenin yakın tarihinde yaşanan ve halende tartışması süren 28 Şubat sürecindeki olaylar anlatılmakta birlikte özellikle medyanın bu süreçteki tutumu ile ilgili eleştiriler getirilmektedir. Davacı yaptığı iş ve konumu itibariyle bu eleştirilere katlanmalıdır. Yazı ve söyleşinin içeriği, davacının 28 Şubat dönemine ilişkin kendi değer yargılarına göre değerlendirmelerinden ibaret olup kullanılan ifadeler de öz ile uyumludur.Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalı yararına takdir olunan 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.