Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 9918 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1897 - Esas Yıl 2015
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 14. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 09/09/2014NUMARASI : 2013/705-2014/602Taraflar arasındaki yardım nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesi ile; davacının, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi ......... bölümünde okuduğunu, ev tuttuğunu, ihtiyacının çok olduğunu babası davalının yardımına muhtaç bulunduğunu ileri sürerek; aylık 1.000.00.- TL yardım nafakasına ve her yıl artış oranı uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilekçesi ile; davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davacı yararına 300.00.-TL yardım nafakası ödenmesine ve her yıl artış oranı uygulanmasına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.TMK.'nun 328/2.maddesinde; "Çocuk ergin olduğu halde eğitime devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler".TMK.'nun 364/1.maddesinde; "Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve alt soyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür".TMK.'nun 365/2 maddesinde de; "Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir" düzenlemeleri yer almaktadır.Hukuk Genel Kurulunun 07.06.1998 tarih, 1998/656 E; 688 K.sayılı ilamında da; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edilmesi gerektiği..." vurgulanmıştır.Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Yardım nafakası isteyenin kusuru ile yardıma muhtaç duruma düşmüş olması, yükümlüyü borcundan kurtarmamaktadır. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenlerle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.Okumakta olan kişi, kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise; ana-babasından öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası isteyebilir. Ne var ki; bunu vermekle yükümlü tutulacak kişilerin geçim sıkıntısına düşürülmemesi asıldır. Bunun için belirlenen nafakanın; davacının geçinmesi için gerekli, nafaka yükümlüsünün geliriyle orantılı olacak şekilde, TMK.'nun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek, takdir edilmesi gerekir. Somut olayda; davalı babanın aile hekimi olduğu, aylık gelirinin 6.970.82.- TL olduğu, davacının dışında iki çocuğunun daha olduğu; dava dışı annenin ise, işyeri hekimi olduğu, aylık gelirinin 10.616.36.- TL olduğu; davacının ise öğrenci olduğu, 500.00.- TL ev kirası ödediği anlaşılmaktadır. Tarafların ve dava dışı annenin ekonomik sosyal durumları ve davacı öğrencinin ihtiyaçları değerlendirildiğinde; davacı yararına takdir edilen yardım nafakası miktarı az olup hakkaniyete uygun bulunmamıştır.O halde, mahkemece yapılacak iş; tarafların ekonomik sosyal durumları, nafakanın niteliği, davalının gelir durumu, davacının giderleri, mirasçılıkta da aynı sırada yer alan dava dışı annenin de nafakaya katılma yükümlülüğü değerlendirilerek ve hakkaniyet ilkesi (TMK 4. maddesi) de gözetilerek; daha uygun bir yardım nafakası takdir etmekten ibarettir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.