Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9848 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7188 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal-tescil ve alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı tarafından yapılan ... Merkez.... ilçesi,....Mahallesi, 12748 ada 4 parsel sayılı taşınmazın B Blok, 13 nolu bağımsız bölümü 21/10/2005 tarihli sözleşme ile müvekkilinin satın aldığını, sözleşmeye göre taşınmazın üç yıl içinde tamamlanıp iskanı alınmış vaziyette teslim edileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme koşulları başlığı altında "yüklenici olarak sattım ve parasını nakden ve peşinen aldım" şeklinde kayıt bulunduğunu, ikinci sayfanın 4. maddesinde ise alınan bedelin 200.000,00-TL olduğunun belirtildiğini, davalının sözleşmeden dönmek ve iptal etmek için müvekkilini darp ve tehdit etmekten dolayı ... 5.Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/310 Esas-2008/572 Karar sayılı dosyasından cezalandırıldığını, ayrıca sözleşme şartlarının yerine getirilmeyip taşınmazın teslim edilmediğini ve tapusunun da verilmediğini beyanla 13 nolu bağımsız bölüm tapusunun iptali ile müvekkili adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde sözleşmede kararlaştırılan satış bedeli 200.000,00-TL bedelin reeskont faizi ile birlikte müvekkile ödenmesini ve sözleşmenin feshini talep etmiş, yargılama aşamasında tapu iptali ve tescil taleplerinden vazgeçtiklerini, tazminat talepleri yönünden karar verilmesini beyan etmiştir.Davalı vekili, taraflar arasında düzenlenen 21/10/2005 tarihli sözleşmenin emlak müşavirliği hizmeti için yapıldığını, sözleşmenin Afşin İnşaat Ticaret Ltd.Şti. ile yapılması sebebiyle müvekkiline husumet düşmeyeceğini, ayrıca müşavirlik hizmetinin yerine getirilmediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Başlangıçta Tüketici Mahkemesine açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda tapu iptali ve tescil talebinin reddine, 200.000,00-TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de; temyiz üzerine Yargıtay 13.H.D. 2011/9227 Esas -19566 Karar sayılı ilamı ile "genel mahkemenin görevli olduğu gerekçesi ile" bozularak gönderildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle davanın görev nedeniyle reddine karar verilmiştir.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile 200.000,00 TL'nin dava tarihinden yasal faizi ile tahsili cihetine gidilmiş, hüküm, süresinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.Somut olayda; taraflar arasında haricen düzenlenen taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle, davacı tarafından davalıya ait 13 nolu bağımsız bölümün satın alındığı ancak tapuda resmi satışın yapılmadığı anlaşılmakta olup, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (TMK.nun 706, BK.nun 213, Tapu K.nun 26 ve Noterlik K.nun 60. maddeleri). Bu durumda taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler. Ancak, sözleşmede kararlaştırılan şart, taşınmazın devrinin yapılmaması halinde davalı tarafından ödenecek miktara ilişkin olup, bu miktarın davacı tarafından taşınmazın bedeli olarak ödendiğinin kabulü olanaklı değildir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar vardır.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır.Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.Hal böyle olunca mahkemece; davacı tarafça 21.10.2005 tarihinde ödenen satış bedelinin ifanın imkânsız hale geldiği tarih olan (üçüncü kişi adına tescil tarihi olan 05.05.2008) tarihi itibariyle enflasyon, üretici ve tüketici fiyatları endeksleri, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlemesi ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak kararlaştırılan cezai şartında geçersiz olduğu düşünülmeksizin cezai şart olarak belirlenen miktara (200.000,00 TL) hükmedilmesi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.