Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 8912 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6530 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin 11.08.1987 tarihli harici satış senediyle, davaya konu taşınmazı davalıdan 11.840 Mark ödeyerek satın aldığını ancak taşınmazın tapusunun yıllar geçmesine rağmen davacıya devredilmediğini, bu nedenle arazinin değeri olarak şimdilik 16.280 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili; davacının dayandığı senet altındaki imzanın davalıya ait olmadığını, senet üzerinde imza incelemesi yapılması gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. ... Kurumu... İhtisas Dairesinden alınan 06.01.2012 tarihli raporda senetteki imzanın davalının el ürünü olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi incelemesi ile, davacının harici satış sözleşmesi ile davalıların murisine ödediği paranın denkleştirici adalet kuralı gereğince dava tarihi itibariyle ulaştığı değer 35.592,18 TL olarak tespit edilmiş, mahkemece belirlenen bu değer hükme esas alınarak, davanın kabulü ile 35.592,18 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, tapulu taşınmazın haricen satışından kaynaklanmaktadır. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak, resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından, yapılan arsa satış işlemi MK.706, BK.213 Tapu Kanununun 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Hukuken gecersiz sözleşmeler haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilir iken, denklestiricı adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus, hem hakkaniyetin, hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iadesi dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Somut olayda, davacı vekili 11.3.2011 tarihli celsede taşınmazın halen davacının zilyedliğinde bulunduğunu belirtmektedir. Haricen satın alınan taşınmazı iade etmeyen davacı ödediği satış bedeli için faiz talep edemez. Mahkemece, hükmedilen alacaklara taşınmazların iadesi tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken, açıklanan bu husus gözardı edilerek, taşınmazların iadesine karar verilmediği gibi, hükmedilen alacağa da dava tarihinden itibaren faiz yürütülmüş olması usul ve yasaya aykırı görülmüş bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.