MAHKEMESİ : MUĞLA AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 24/04/2014NUMARASI : 2013/62-2014/216Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; davacıya davalının babası tarafından takılan 10 adet bilezik, düğünde takılan 9 bilezik, 19 çeyrek altın, 2 yarım altın, 1 cumhuriyet altını ve 2000 TL paraya, düğün borçları ödenmek ve araba alınmak üzere davalı tarafından el konduğu ve davalıda kaldığını belirterek aynen iadesi olmadığı takdirde dava tarihi itibariyle değerinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili cevabında; iddiaların yersiz olduğunu ziynetlerin tamamının davacı uhdesinde bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece; davacının, ziynetlerin evi terkederken bunların zorla elinden alındığını ve götürmesine engel olunduğunu, daha önce götürme fırsatı elde edemediğini, diğer yandan bu ziynet eşyaları ve paranın ilerde iadesi koşuluyla bozdurulduğunu, davalı tarafa verildiği iddiasını da kanıtlayamadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.Hükmü, davacı vekili temyiz etmektedir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür../..Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır. Somut olayda davacı ziynet eşyalarının davalıda kaldığını, davalı ise davacının ziynet eşyalarını yanında götürdüğünü ileri sürmektedir.Yargılama sırasında dinlenen ve davalının kayınbiraderi olan M.. K..; "davacıya davalının babası tarafından düğünde 10 bilezik takıldığını, bileziklerin bozdurularak düğün borçlarının ödendiğini bildiğini, kayınpederinin taktığı bileziklerin tamamının bu amaçla bozulduğunu” beyan etmiştir.Bu durumda; davacı 10 adet bilezik açısından iddiasını tanık beyanı ile ispat etmiş olup, bu kez ispat yükü kendisine düşen davalı tarafça bunların iade edilmemek üzere kendisine verildiği ispat edilemediğinden, 10 adet bileziğin niteliği ve değeri mahkemece tespit edilerek, talep doğrultusunda aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde belirlenen bedeline hükmedilmesi gerekirken, mahkemece delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu, davacının talebinin tümüyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.