Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8154 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4434 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen itirazın iptali-alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; davalıların murisinden miras kalan 42 parselde kayıtlı taşınmazın 80/576 hissesinin satın alınması hususunda, davalıların vekalet verdiği vekilleri olan ... ile 21.06.2002 tarihinde harici taşınmaz satış sözleşmesi imzalandığını, taşınmaz satım bedeli olan 18.000 TL nin ödenmesine rağmen taşınmaz hissesinin satış vaadi sözleşmesi ile dava dışı 3.kişiye satılıp bu kişi tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası neticesinde dava konusu taşınmaz hissesinin 3. kişi adına tescil edildiğini, davalılara vekilleri aracılığıyla ödenen satım bedelinin iade edilmemesi üzerine davalılar aleyhine icra takibine girişildiğini ancak takibe itiraz edildiğini belirterek 18.000 TL asıl alacak ve 32.090 TL işleyen yasal faiz olmak üzere toplam 50.090 TL üzerinden itirazın iptali ile %40 inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen dava dilekçesinde; davalıların, harici satım sözleşmesine konu taşınmazdaki hisselerini 3. kişiye 140.000 TL bedelle sattıkları, davalıların hileli davranışları nedeniyle taşınmazın tapuda davacılar adına tescil ettirilemediğinden ve taşınmaz başka bir kişinin mülkiyetine geçmiş olduğundan davalılara ödenen bedelin dışında munzam zararın bulunduğu belirtilerek 122.000,00 TL zararın taşınmazın devredildiği 29.11.2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili; taraflar arasında yapılan sözleşme resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olduğunu, geçerli olmayan satış akdi dolayısıyla tarafların birbirlerine verdiklerini geri alacaklarını, satış belgesi olarak sunulan yazının düzenlendiği tarihte yetkili vekil olarak hareket eden Dursun'un tapuda bizzat satış yapma yetkisine de sahip olduğunu, davacının talep etmemesi nedeniyle tapuda devrin yapılmadığını, temerrüdün söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda asıl dava yönünden; davanın kısmen kabulü ile takibin 18.000 TL asıl alacak, 7.150 TL işlemiş faiz ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte devamına, inkar tazminatı talebinin reddine, birleşen dava yönünden; davanın kısmen kabulü ile, 25.632,00 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir. Dava, adi yazılı satış sözleşmesi gereğince ödenen satış bedelinin faizi ile birlikte iadesi ve munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.1- Asıl dava yönünden; Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (TMK'nun md.706, BK.md.213, Tapu Kanunu md.26 ve Noterlik Kanunu md.60). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler. Haklı bir sebep olmaksızın başkası zararına mal edinen kimse onu iade ile yükümlüdür. Düzenlenen 21.06.2002 tarihli harici satım sözleşmesi, taşınmazın devrini sağlamayan geçersiz bir sözleşmedir. Geçersiz sözleşmenin bulunması halinde taraflar aldıklarını birbirlerine geri vermek zorundadır. Sebepsiz zenginleşme kurumunun varlık sebebinde ise, haksız değer kaymalarının önlenmesi amaçlanmıştır. Kural olarak, alıcı satışa konu taşınmazı iade edip satıcıyı temerrüde düşürmedikçe, satış bedeli için faiz isteyemez. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle gecikme faizi istenebilmesi için BK'nun 101.madde hükmü gereğince borçlunun (haksız zenginleşenin) ya bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir. Buna göre hüküm altına alınan asıl alacak için faize, borçlu davalının temerrüde düştüğü tarihten itibaren hükmedilmesi gerekir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde, 18.000 TL asıl alacak ve 18.000 TL asıl alacak üzerinden hesaplanan 32.090 TL işleyen yasal faiz olmak üzere toplam 50.090 TL üzerinden itirazın iptalini talep etmiş olmasına rağmen mahkemece; HMK'nun 26.maddesinde belirtilen taleple bağlılık ilkesine aykırı olacak şekilde, denkleştirici adalet ilkesi gereğince bilirkişi tarafından belirlenen bedel üzerinden (22.455,00 TL üzerinden) hesaplanan işlemiş faiz miktarına hükmedilmiş olması doğru görülmemiştir. O halde mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle, dava dilekçesindeki talebe ilişkin olarak, davacı tarafından takip konusu edilen asıl alacak miktarı olan 18.000 TL üzerinden temerrüt tarihinden takip tarihine kadar işleyen faizin hesap edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, taleple bağlılık kuralına aykırı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.2- Birleşen dava yönünden; Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüd sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüd faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar biçiminde tanımlanabilir. BK'.nun 105.maddesinin 1.fıkrası ile "Alacaklının düçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette, borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile yükümlüdür" hükmü getirilmiştir. Munzam zarar alacaklısı; öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını; bu alacağının geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüd faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmek, zararın ortaya çıkışını belirleyen inandırıcı hükme esas tutulabilecek nitelikte maddi olguları da açıklamakla yükümlüdür. Borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Buradaki kusursuzluk, temerrüde düşmekteki kusursuzluktur. Yoksa, temerrüde düştükten sonraki aşamada gelişen olaylarda (yargılamanın uzaması vs.) aranan bir kusur değildir. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı ile davalıların vekalet verdiği vekilleri olan ... arasında yapılan tapulu taşınmazın harici satışına ilişkin 21.06.2002 tarihli sözleşme resmi şekilde yapılmadığı için, MK’nun706, BK’nun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddeleri gereğince geçersizdir. Geçersiz sözleşmede herkes verdiğini geri alır ve geçersiz sözleşme nedeniyle uğranılan zararın tazmini istenemez.(HGK 2011/13-744 E.2012/195 K. ) O halde mahkemece, davacının, taraflar arasında yapılan harici taşınmaz satım sözleşmesine dayanarak talep ettiği munzam zarar talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, bilirkişi tarafından belirlenen değerin hüküm altına alınması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.