MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların 1980 yılında evlendiklerini, evlilik birliği devam ederken müvekkilinin altınlarının davalı tarafından bozdurularak davalı adına taşınmaz satın alındığını belirterek; 22 ayar 2 metre altın zincir, 22 ayar 8 adet bilezik, 22 ayar kolye, küpe, yüzükten oluşan 1 adet set takımı, 3 adet küçük altının müvekkiline aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde; dava konusu ziynetlerin abartılarak yazıldığını ve zenginleşme hedefine yönelik olarak müvekkilinden talep edildiğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; davacı tanıklarının görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı, ziynet eşyalarının davacı kadının rızası dışında elinden alınarak bozdurulduğunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dava, ziynet eşyasına ilişkin alacak davasıdır.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay İçtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Somut olayda; taraflar 1980 yılında evlenmiş, 13.05.2013 tarihinde kesinleşen ... Aile Mahkemesinin 2010/1219 E. 2012/61 K. sayılı ilamı ile boşanmışlardır. Davacı tanıklarından Lütfiye , "...Ben davalının kendisinden davacıya düğünde takılan ziynetlerinin bozdurularak daire alındığını duymuştum..." şeklinde; .. ise, "...Davalı işe girdikten sonra 1981 yılında ev aldılar. Bu evin alımı için kardeşime düğünde ve nişanda takılan ziynet eşyaları bozduruldu. Hatta taraflarla birlikte otururken bu konu açıldı ve iki taraf da bu ziynetlerin bozdurulduğundan bahsetti. Sonrasında bu ziynetler kardeşime yapılmadı." şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Asıl olan, tanıkların gerçeği beyan ettikleridir. Davacının dinlettiği tanıkların beyanları somut ve görgüye dayalıdır. Ziynet eşyalarının davalı tarafından bozdurulduğu davacı tarafça ispatlanmıştır. Bu durumda davada ispat külfeti yer değiştirmiştir. Davalı, söz konusu ziynet eşyalarının, davacının kendi isteği ile, iade edilmemek üzere verildiğini kanıtlamadıkça iade ve tazmin ile yükümlüdür.O halde, mahkemece; tarafların delilleri değerlendirilmek suretiyle davacının talep etmekte haklı olduğu ziynet eşyası miktarının tespiti ile hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.