MAHKEMESİ : ADANA 1. TÜKETİCİ MAHKEMESİTARİHİ : 25/02/2014NUMARASI : 2013/236-2014/157Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1969 yılından bu yana Almanya'da ikamet ettiğini, bazı yaz tatillerini Adana'da geçirdiğini, bunun dışında Adana ile ilişkisi kalmadığını, Türkiye İş Bankası hesabına Adana 12. İcra Müdürlüğünün 2011/7258 Esas sayılı dosyası ile Adana 6.İcra Müdürlüğünün 2012/9483 Esas sayılı dosyalarından davalı ASKİ tarafından icra takibi başlatıldığını, takip dayanağının ise diğer takip borçlularının kullanmış olduğu 2003 yılından bu yana olan su borcu olduğu, müvekkilinin suyu kullanan olmadığı gibi aboneliğin tarafı da olmadığı, diğer takip borçlularından T.. Y..'ın müvekkilinin kardeşi olduğu, Ş.. Y..'ın da T.. Y..'ın oğlu yani müvekkilinin yeğeni olduğu, takiplere dayanak gösterilen su aboneliğinin müvekkilinin ve takip borçlularından Tahir'in babası, Şahin'in dedesi K.. Y..'a ait olduğu, ancak K.. Y..'ın 1983 yılında vefat ettiğini, vefattan 1-2 yıl sonra aboneliğin bulunduğu ev mirasçıları tarafından T.. Y..'a tapudan satılmış ve o tarihten bu yana burası Tahir ve oğlu Şahin tarafından kullanıldığını, ASKİ kayıtlarında evin ve suyun bu kişiler tarafından kullanıldığı ve bu kişiler tarafından işlemler ve borç yapılandırmaları yapıldığı, icra takiplerinde müvekkilinin neden borçlu olması gerektiği konusunda hiçbir açıklama olmadığı, dava konusu evin ayrı aboneliği olduğunu, söz konusu faturaların M.. K..'in ölümünden 20-30 yıl sonraya ait olduğu, her sözleşmede olduğu gibi abonelik sözleşmesi de ölümle son bulduğunu, bu nedenle Adana 12. İcra Müdürlüğünün 2011/7258 Esas sayılı dosyayı ile Adana 6.İcra Müdürlüğünün 2012/9483 Esas sayılı icra takiplerini tedbiren durdurulmasına, davanın kabulüyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine ve Adana 12. İcra Müdürlüğünün 2011/7258 Esas ile Adana 6.İcra Müdürlüğünün 2012/9483 Esas sayılı icra takiplerinin iptaline, mahkeme masrafı ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın reddini talep etmiştir . Dosyanın tevdi olunduğu bilirkişi raporunda; dava konusu 50310 nolu abonelikteki su tüketici borçlarının Temmuz 2003 ile Eylül 2012 dönemleri arasındaki yaklaşık 9 yıllık süreçte toplam 73 döneme ait ödenmemiş normal su tüketim faturaları olduğu ve bu tarihler arasında davacının merhum babası K.. Y..'ın kayıtlı abone olarak görüldüğü ve abonelikte davalının yeğeni Ş.. Y..'ın ikamet ettiği, bu dönem faturalarının ödenildiğine dair herhangi bir belgenin bulunmadığı, davacının aboneliğinin bulunduğu yerde ikamet etmediği tespit edilmiş olmakla birlikte kayıtlı abonenin mirasçısı sıfatı ile dava konusu olan borçlardan sorumlu tutulup tutulamayacağı hususlarında takdirin sayın mahkemenin olduğu, davalı ASKİ'nin yaklaşık 9 yıllık süreçte abone ve kullanıcıları tarafından borçların ödenmemesine rağmen tarifeler yönetmeliğinin 54. maddesinde belirtilen hüküm çerçevesinde suyu tüketime kapatmayarak ve de en geç 6 ay içerisinde sayacı kaldırmayarak abonelikte uzunca bir süre su tüketimi yapılmasına neden olduğundan hizmet kusuru işlendiği, aynı şekilde 7.maddedeki sözleşme hükümlerine göre de borçlar ödenmediğinden abonelik sözleşmesinin feshi mümkün olmadığından tasfiyesi mümkün olmayan alacaklar olarak değerlendirilebilecek bu durum için alacağının tahsili için zamanında yasal işlemleri yapmadığından dolayı da hizmet kusuru oluştuğu, bu anlamda abonelikteki ödenmeyen ilk 3 fatura dışında (2003/07, 2003/08 ve 2003/09 dönemleri) 2004/05 dönem faturası ile 2012/09 dönem faturası arasındaki 70 döneme ait faturalar için sadece kullanım bedelinin talep edilebileceği (gecikme zammının istenilemeyeceği) kanaatine varıldığı, çünkü davalı kurum ilk faturanın ödenmemesi sonrasındaki en fazla 6 ay sonrasında suyu kullanıma kapatıp sayacı sökmediği ve bu tarihe kadar ki ilk 3 adet faturanın tahsili için yasal işlem başlatmadığından kusurlu duruma düştüğünü,davacının merhum babasının adına kayıtlı olan abonelikte 73 dönem boyunca tahakkuk eden toplam 6.352,94 + 1.622,17=8.155,11 TL tutarındaki su tüketimine ait asıl alacağının, abonelik genel sözleşmesinin 51.maddesinde belirtilen oranlara göre davalı kurumun hizmet kusuru bulunduğu dönemler dışında kalan ilk 3 faturanın son ödeme tarihleri ile icra takip tarihi 22/08/2011 arasındaki süre için gecikme zammı hesaplanabileceği kanaatine varıldığı, toplam asıl alacağın 8.155,11 TL, ilk 3 faturanın gecikme zammının 332,14 TL olduğu, toplam borcun 8.487,25 TL olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı anlaşılmıştır.Yerel mahkemece; sözkonusu rapor nazara alınmaksızın davanın reddine karar verilmiş ; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir . 1-)Somut olayda; davaya konu su aboneliğinin davacının muris babası adına kayıtlı olduğu, murisin ise 1983 yılında vefat ettiği, bu tarihten sonraki tüketimlerin ise dava dışı takip borçlularından T.. Y.. ve Ş.. Y.. tarafından yapıldığı ancak 3. kişilerin tüketimleri davacının murisi adına olan abonelik üzerinden yaptıkları hususu taraflarında kabulündedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; aboneliği iptal ettirmedikçe aynı abonelik üzerinden 3. kişilerin kullandığı su bedelinden abonenin ya da mirası reddetmemiş olan abonenin mirasçılarının sorumlu olup olmayacağı ve zamanında ödenmeyen su faturalarından dolayı tarife ve yönetmelik hükümleri gereğince davalının suyu kesmesi gerekirken kesmemesinin, dolayısıyla davalı kurumun müterafik kusuru nedeniyle ana tüketim bedelinden ve gecikme zammı veya faizden indirim yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.Kural olarak; abonenin, su, elektrik ve doğalgaz alma ihtiyacının tahliye (ölümü hâlinde mirasçılarının) yüzünden artık ortadan kalkmasıyla birlikte, basit bir başvuru işlemiyle abonelik sözleşmesini sona erdirip; sözleşme nedeniyle hem kendisi (ölenin mirasçıları) hemde karşı taraf nezdinde doğmuş tüm hak ve borçlarından arınmış olarak kiralanandan ayrılması mümkün iken bunu yapmayarak kendi aboneliği üzerinden üçüncü kişilerin su kullanmasına olanak tanınmış olması dahi, sözleşme hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı dolaysıyla da, sonuçlarına katlanması gereken bir davranış niteliğinde kabul edilmelidir denilmek suretiyle abonenin (ölümü hâlinde mirası reddetmemiş mirasçıların); aboneliğini iptal ettirmediği sürece sorumluluğunun devam edeceği benimsenmiştir. (benzer ilkelere YHGK'nun 24/09/2003 gün ve 2003/13-492 E., 505 K., 27/02/2008 gün ve 2008/19-174 E., 2008/199 K., 22/10/2008 gün ve 2008/19-633 E., 2008/643 K., 27/04/2011 gün ve 2011/19-104 E., 2011/239 K., sayılı ilâmlarında da değinilmiştir.)Murisin, borcundan mirasçıların sorumluluklarını düzenleyen 4721 Sayılı TMK'nun ilgili hükümlerini inceleyecek olursak; 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 599. maddesine göre; “Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, miras bırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar. Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler”. 605. maddeye göre “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır”.606.maddeye göre; “Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar”. 610. maddeye göre; “Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur”. 641. maddeye göre; “Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar. Ana ve baba veya büyük ana ve büyük baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini veya gelirlerini aileye özgüleyen ergin çocuklar ile torunlara verilecek uygun miktardaki tazminat, bu yüzden terekenin borç ödemeden acze düşmemesi kaydıyla tereke borcu sayılır”,Adana Büyükşehir Belediyesi, Su Tarifeler Yönetmeliğinin; Suyun Kapanması başlıklı 52. maddesine göre; “Borcunu ödemeyen abonelere aşağıdaki müeyyideler uygulanır. a) Borcunu ödemeyen abonelerin suları kapatılır. Yer altı suyu kullanarak kullanılmış suları uzaklaştırma bedelini ödemeyen abonenin su kaynağı iptal edilerek mühürlenir. Borçlu ayrıca su hizmetlerinden yararlanıyor ise şebeke suyu kesilir. b) Su kapanmasına rağmen borç ödenmez ise ve su kapama tarihinden üç dönem sonra borç tahsil edilemez ise sözleşme iptal edilir. Borç kanunî yollardan tahsil edilir.” Hükümleri yer almaktadır.Somut olayda; davacının murisi, davalı idarenin su abonesidir. Abonelik iptal edilmedikçe abonelik üzerinden tüketilen normal veya kaçak su bedelinden davalıya karşı muris, aynı zamanda miras reddedilmediğine göre Türk Medenî Kanununun zikredilen hükümleri gereğince davacı davalıya karşı (mirasçı sıfatıyla) diğer mirasçılarla birlikte müteselsilen sorumludur. Dosyaya göre, 1983 tarihinde vefat ettiği kabul edilen murisin Temmuz 2003 ile Eylül 2012 dönemleri arasındaki toplam 73 adet ödenmemiş su tüketimine esas faturanın ödenmemesine rağmen zikredilen yönetmelik gereği suyu kesmeyen ve ölen kişinin aboneliğini iptal yolunda hiç bir çaba sarfetmeyen, 1983 tarihinde vefat eden murisin aboneliği üzerinden (20) yıl gibi uzun bir süre boyunca dava dışı üçüncü kişilerin su tüketmesine izin veren davalı idareninde müterafik kusurunun olduğu, da nazara alınarak, Yargıtay denetimine açık, yönetmeliğe uygun şekilde ve zikredilen ilkeler doğrultusunda bilirkişiden rapor alınarak, karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. 2-) Oluş ve kabule göre Gerekçeli kararda; gerekçe kısmında alınan bilirkişi raporunun denetime ve hüküm vermeye elverişli olduğu belirtilmiş; ancak hüküm fıkrasında asıl alacak yönünden hiç bir gerekçe gösterilmeksizin bilirkişi raporundan ayrılarak hüküm tesisi cihetine gidilmiştir. Yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporunda;davacının merhum babasının adına kayıtlı olan abonelikte 73 dönem boyunca tahakkuk eden toplam 6.352,94 + 1.622,17=8.155,11 TL tutarındaki su tüketimine ait asıl alacağının, abonelik genel sözleşmesinin 51.maddesinde belirtilen oranlara göre davalı kurumun hizmet kusuru bulunduğu dönemler dışında kalan ilk 3 faturanın son ödeme tarihleri ile icra takip tarihi 22/08/2011 arasındaki süre için gecikme zammı hesaplanabileceği kanaatine varıldığı, toplam asıl alacağın 8.155,11 TL, ilk 3 faturanın gecikme zammının 332,14 TL olduğu, toplam borcun 8.487,25 TL olduğu bildirilmiştir.Yerel mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davacının davasının reddine hükmolunmuştur.HMK 266.hükmüne göre, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Kural olarak bilirkişi raporu hakimi bağlamaz.Hakim raporu serbestçe taktir eder. Hakim, raporu yeterli görmezse, gerçeğin ortaya çıkması için ek rapor alabileceği gibi yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir.Mevcut yargılama dosyasında; hakim asıl alacak yönünden alınan bilirkişi raporundan farklı bir sonuçla hükme varmış bilirkişi raporu hilafına davanın tamamının reddi yönünde karar alınmştır. Hakim, bilirkişi raporuyla bağlı değildir, bilirkişi raporunu serbestçe takdir eder; ancak bilirkişi raporundan farklı karar ittihazı cihetine gidilmesi durumunda farklılığın yasal zeminde izahı gerekir. Oluş ve kabule göre; Her ne kadar gerekçe kısmında bilirkişi raporunun Yargıtay denetimine elverişli ve hüküm kurmaya elverişli olduğu belirtilmişse de; hüküm fıkrasında; asıl alacak yönünden hiç bir açıklama getirmeden farklı sonuca varılmış olması ve davanın tamamen reddi yönünde karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.