Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5756 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19189 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : AFYONKARAHİSAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/05/2013NUMARASI : 2011/209-2013/238 Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalının koyun ortakçılığı yaptığını, 2007 yılının 9. ayında 117 adet pırıt cinsi koyun ile 3 adet koç olmak üzere toplam 120 adet küçükbaş hayvanın davalıya teslim edildiğini, taraflar arasında düzenlenen 28/09/2007 tarihli Koyun Ortakçılık Senedi düzenlemesi gereğince bu hayvanların davacıya ait olup, bakımının davalı tarafından yapılacağının, her yıl kuzuların satılıp masraflar düşüldükten sonra kalan kısmın yarı yarıya bölüşüleceğinin kararlaştırıldığını, ortaklık bu şekilde devam ederken 2010 yılı sonlarında davalının bu koyunları Tarım İl Müdürlüğü'nde başka bir kişi adına kayıt yaptırarak küpe taktırdığını ve devamında ise sattığını, bu durumu öğrenen davacının davalı ile yaptığı görüşmelerde koyunların satış işleminin formalite olduğunu ve parasını ödeyeceğini söylemesine rağmen satılan koyunların parasının ödenmediğini, bunun üzerine davalı aleyhine 114.100,00 TL asıl alacak talepli icra takibi başlatıldığını, ancak davalı tarafından takibe itiraz edilerek, takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibe konu alacağın %40'dan az olmamak üzere inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının çobanlık yaptığını, 2007 yılında davacı ile yapılan ortakçılık anlaşması gereğince 120 adet koyuna bakmaya başladığını, 2010 yılı sonlarında davacı Almanya'da olduğu için onun işleri ile ilgilenen N.K..'nın davalıya gelerek koyunlara küpe taktırılması gerektiğini söylediğini ve bunun üzerine N. K..'nın eşi R. K.. adına koyunlara küpe taktırıldığını, daha sonra ise, R. K..'nın, üçüncü kişiye borçlu gösterilerek koyunların haciz yolu ile davalının elinden alındığını, bu olayların davacının bilgisi dahilinde olduğunu ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davalının, cebri icra yolu ile haczedilmek sureti ile elinden alınan 99 adet koyundan ve 35 adet kuzudan sorumlu olmadığı anlaşıldığından davacının buna yönelik açtığı itirazın iptali davasının reddine, davalının davacıya teslim etmediği ve akıbetini bildirmediği 3 adet koç ve 18 adet koyundan dolayı 12.600,00 TL'den sorumlu olduğu anlaşılmakla, itirazın 12.600,00 TL için kısmen iptali ile takibin asıl alacak 12.600,00 TL üzerinden devamına karar verilmiş; hüküm taraf vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiştir. 04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HUMK.nun madde 76, HMK madde 33). Taraflar arasındaki 28.09.2007 tarihli "koyun ortakçılık senedi" başlıklı adi ortaklık sözleşmesi içeriği değerlendirildiğinde, davacı ile davalı arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde (818 sayılı BK.nun 520 ve devamı maddelerinde) düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu açıkça anlaşıldığı gibi, gerek davacı gerekse de davalının beyanlarından da anlaşıldığı üzere taraflar arasındaki adi ortaklığın fiilen son bulduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Somut olayda uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen adi ortaklık sözleşmesi gereğince, ana sermayeye ilişkin alacağın ve davacının kar payının davalıdan tahsiline ilişkindir. Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi ve kar payının talep edilmesi aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilânço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir. Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; davacı tarafından, taraflar arasında düzenlenen adi ortaklık sözleşmesi gereğince, ana sermayeye ilişkin alacağın (120 adet küçükbaş hayvan) ve kar payının (35 adet kuzu) davalıdan tahsili istenilmiş, mahkemece, ana sermayeye ilişkin olarak; cebri icra yolu ile haczedilmek suretiyle davalının elinden alınan 99 adet koyundan davalının sorumluluğunun bulunmadığına yönelik hüküm tesis edilmiş, kar payına ilişkin olarak da; davalının kusuru bulunmadığından davacının müspet zarar talep edemeyeceği ve davacının davalının elinde fiilen 35 adet kuzu bulunduğunu ispat edemediği gerekçesiyle bu talep reddedilmiştir. Mahkemenin ana sermayeye ilişkin bu kabulü (99 adet koyundan davalının sorumluluğunun bulunmadığına yönelik) oluşa uygun olmakla birlikte davacı tarafın kar payına ilişkin talebinin yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir. Taraflar arasındaki ortaklık sözleşmesi gereğince kar ortaklığı yönünden yukarıda belirtilen yasa hükümleri doğrultusunda, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde kar payı ortaklığına ilişkin tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.