Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5671 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2897 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İZMİR 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/03/2012NUMARASI : 2010/623-2012/95Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacı ile davalının ortak inşaat işi yapmaya karar verdiklerini, dört adet daire yapıldığını ve bu dairelerin eşit olarak paylaşılıp, taraflar adına tapuya tescil edildiğini, davacının bu ortaklık için davalı tarafac ödemeler yaptığını, ancak davalının hisesine düşen ödemeleri davacıya iade etmediğini beyan ederek şimdilik 8000 TL alacağın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı savunmasında, davacı tarafın iddialarının gerçek olmadığını, bu iddiaların yazılı delil ile ispat edilmesi gerektiğini beyan ederek,davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, davacı tarafın adi ortaklık ilişkisini ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık, taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinden kaynaklanmaktadır.818 sayılı Borçlar Kanununda "Adi şirket" ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda "Adi ortaklık sözleşmesi" başlıkları altında yapılan tanımlarda adi ortaklık, "iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, davanın açılış tarihi (25.06.2009) itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte bulunduğundan dolayı uyuşmazlığın, bu kanunun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.Adi ortaklık sözleşmesi geçerlik şekli olarak herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak, ispat şekli bakımından yasal delillerle kanıtlanması gerekir.Ayrıca adi ortaklık ilişkisinde, bir ortak tarafından açılan alacak talebi, ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsar.Davacı, dava dilekçesinde, davalı ile aralarındaki adi ortaklığa ilişkin olarak ödemeler yaptığını, davalının bu ödemelerdin kendi hissesine düşen bölümü ödemediğini beyan ederek, yaptığı ödemeyi talep etmektedir.Davacının bu talebi, artık adi ortaklığın tasfiyesi olarak nitelendirilmesi gerekmekte olup, uyuşmazlığın Borçlar Kanununun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.HUMK.’nun 76. maddesi (HMK. m.33) uyarınca, davada maddi olguların açıklanması taraflara, ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddelerinin tespit edilmesi ise, hakime ait bir görevdir.Davacı taraf iddiasını ispat için önce "yemin" teklif etme hakkını kullanacağını bildirmiş sonradan da karşı tarafça yemin etmeye hazır olunduğu bildirilmeden, davacı yemin hakkından vazgeçmiştir. Dolayısıyla, artık somut olayda,yemin delilinin kullanılması mümkün değildir.6100 sayılı HMK.'nun 169 vd.. maddeleri gereğince, isticvap, bir tarafın kendi aleyihe olan bir vakıa hakkında mahkeme tarafından sorguya çekilmesidir. Bir taraf ancak kendi aleyhine olan vakıalar hakkında isticvap edilebilir. İsticvabı sırasında, taraf ikrarda bulunur ise, hakim bu ikrar ile bağlıdır. Bundan başka, tarafın beyanı, isticvap konusu vakıa hakkında yazılı delil başlangıcı da teşkil edebilir. Bunun dışında, hakim isticvap olunan tarafın beyanlarını serbestçe takdir eder.Bu genel açıklamalardan sonra,dava konusu somut olaya geldiğimizde, tarafların ortaklıkları sonucu yapıp paylaştıkları dairelerin, tapuya adlarına tescil edilmesi karşılığında, taşınmazalara ilişkin kök tapu kayıtları getirtilip, dairelerin yapıldığı arsaların ne şekilde ve kim tarafından alındığı saptanıp, ardında da davalı tarafın isticvabına karar verilerek, davacının iddiaları konusunda beyanı alınıp, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.