Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5642 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 12780 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 12.04.2016 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden taraflardan davalı vekili Av. ... ile davacı asil ve vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin sağ yirmilik dişinin dolgusunun kırılıp diş etine batması şikayeti ile 04/01/2012 tarihinde tavsiye üzerine davalı diş hekimine başvurduğunu, davalı hekim tarafından yapılan fiziki muayene sonucu, alt-üst çene kemiklerinde çok büyük kemik erimesi olduğu, dişlerinin hepsinin çekilip komple protez damak yapılması gerektiği, başka bir tedavi şansının olmadığının bildirildiğini, müvekkili tarafından implant uygulamasının yapılıp yapılamayacağı sorulduğunda ise, mevcut çene kemiğine implant yapılamayacağının söylendiğini, müvekkilinin başka seçenek olmadığına inandırılması üzerine 6.000,00 TL karşılığında 24 dişinin çekilip protez damak yapıldığını, üst damak protezi damağa uygun yapılmadığı için 21/12/2012 tarihinde ... Ü... Hekimliği Fakültesi Hastanesine başvurması üzerine, dişlerin boşuna çekildiğinin, çene kemiğinde erime olmadığının, diş eti tedavisi yapıldıktan sonra dişlerin kullanılabileceğinin, mevcut çene yapısıyla implant uygulanabileceğinin söylendiğini, yanlış teşhis ve buna bağlı olarak uygulanan yanlış tedavi sonucunda 6.000,00 TL'si hatalı yapılan protez damak için, 46.150,00 TL'si ise implant tedavisi için olmak üzere toplamda 52.150,00 TL maddi zarara uğratıldığını ileri sürerek hekimlik mesleği etik kurallarına aykırı hareket eden davalı diş hekiminin, yanlış teşhis ve tedavisi sonucu uğranılan 52.150,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının dişlerinde yaşamış olduğu problem nedeni ile 04/01/2012 tarihinde grafisi ile birlikte müvekkiline başvurduğunu, yapılan tetkik sonucu, 7 numaralı dişte taşkın dolgu ve dolgu kırığının tespit edildiğini, çene yapısındaki rezorbsiyona bağlı olarak dişlerde sallantı ve duyarlılık görüldüğünü, periondontitise bağlı çene kemiğindeki problemlerin anlatılıp enkliz dişi gösterilerek ağız içindeki bir çok dişin kök yüzeylerinin ve fürkasyon bölgelerinin açıkta kaldığı ve lükasyon olduğu, görüntülü olarak izah edilip yapılacak tedavi hakkında bilgi verilip, problemlerin ilerleyen zamanda artacağının, köprü protezinin kısa ömürlü ve rahatsız edici olacağının, bu yönde tedavi istediği takdirde hekim seçme özgürlüğünün bulunduğunun bildirildiğini, hastanın onayı alınarak tedaviye başlandığını, yapılan tüm işlemlerin davacının yararına olup, hatadan, kusurdan ihmalden uzak standartlara uygun yöntemlerle gerçekleştirildiğini, hastanın 1 yıllık tedavisi sonucunda protezlerini verildiğini, ancak hastanın protezleri takmamasında direnmesi sebebiyle kusurlu olduğunu savunarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; 52.500,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Davaya dayanak yapılan maddi olgu, gerekli tedavi yapılmak suretiyle dişlerin gerçek işlevine kavuşturulmasıdır. Varılmak istenilen sonucun ve buna dayalı olguların hukuki nitelendirilmesi yapıldığında ise, yanlar arasında BK.nun 355 (yeni TBK. md. 470) ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu açıklıkla ortadadır. Eser sözleşmelerini diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran önemli hususlardan birisi de sonuç sorumluluğu, yani tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdüdür. Burada vekâlet akdindeki gibi sonuç taahhüt edilmeksizin sadece bir işin görülmesi taahhüdü bulunmamakta, bir eserin-sonucun yaratılıp teslim edilmesi borcu altına girilmektedir. Bu borcun altına giren taraf yani yüklenici, işin mahiyeti gereği işi sadakat ve özenle yerine getirmek zorundadır. Sadakat borcu yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma ve ona zarar verecek her türlü eylemden kaçınma anlamını taşır. Buna göre somut olayda işi yüklenen davalı hekimin, davacı üzerinde kararlaştırılan edimleri ifa ederken, yani tıbbi faaliyette bulunurken mesleğinin tüm koşullarını yerine getirmesi ve tıp biliminin kurallarını eksiksiz yerine getirmesi davacının edim menfaatinin gereği olup, aksi durumun gerçekleşmesi davalı doktorun kusurlu olduğunu göstereceği gibi oluşan zarardan sorumluluğunu da gerektirmektedir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinden bir isabetsizlik görülmemesine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.1) Davalı vekilinin temyiz itirazları bakımından; İş sahibinin ayıptan doğan hakları TBK. m. 475'te düzenlenmiştir. Bu haklar; sözleşmeden dönme, ayıp oranında bedelden indirim ya da ücretsiz onarım isteme hakları ile genel hükümlere göre tazminat isteme hakkıdır. Bunlarda ilk üçü, yani dönme, bedelden indirim ve ücretsiz onarım isteme hakları seçimlik haktır. Tazminat isteme hakkı ise, iş sahibinin zarar görmesi şartıyla her üç seçimlik hakla birlikte istenebilir. Onarım hakkının seçilmesi halinde iş sahibi gideri yükleniciye ait olmak üzere bunun yapılmasını üçüncü bir kişiye verebilir. Bu takdirde bundan doğan giderleri iş sahibi yükleniciden tazminat olarak isteyebilir.Somut olayda, davacı taraf dava dilekçesinde, davalı diş hekiminin davacıya koyduğu yanlış teşhis ve buna bağlı uyguladığı yanlış tedavi sonucu davacının 52.150,00 TL harcama yapmak zorunda kaldığını, bu harcamaların 6.000 TL'sinin hatalı yapılan protez damak için davalıya fatura karşılığı olmadan verildiğini, 46.150 TL'sinin de davalı diş hekiminin yanlış teşhis ve tedavisi sonucu yaptırılmak zorunda kalınan implant tedavisi için fatura karşılığı ilgili kuruma ödendiği belirtilmiş ve maddi tazminat talebinin bu kalemlere hasredildiği görülmüştür. Davacı yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere hem yanlış teşhis ve tedavi nedeniyle davalı doktora yaptığı protez damak bedelini hemde yaptırmış olduğu implant bedelini (onarım bedeli) birlikte talep edemez. Davacı bu seçimlik haklardan birini kullanmak durumundadır. Mahkemece, davacının bunlardan birini seçmesi gerektiği dikkate alınmadan her iki isteminin de maddi tazminat bedeline dahil edilmesi doğru görülmemiştir. Bundan ayrı olarak, davacının maddi zararının hesaplanması için hukukçu bilirkişiden alınan raporda, davacının sunduğu toplam 46.150TL bedelli 4 adet faturanın, faturalarda belirtilen tıbbi işlemler karşılığı yapılan ödemelerin, gerekli, uygun, yeterli(kadri marufunda) olup olmadığı konusunda daha önce rapor hazırlayan bilirkişilerden rapor istenmesine gerek olmadığının mahkeme takdirinde olduğu belirtilmiş ve bu hususta inceleme yapılmamıştır. Bilirkişin dava konusu uyuşmazlık hakkında uzman olmadığı gibi, faturaların kadri marufunda olup olmadığına ilişkin bir inceleme bulunmamaktadır. Bu haliyle rapor hüküm kurmaya elverişli değildir. O halde mahkemece yapılması gereken iş; dosyanın Diş Hekimliği fakültelerinden seçilecek bilirkişi veya bilirkişi kuruluna sevk edilerek, davalının kusurlu eylemi nedeni ile başka diş hekimlerince yapılan tıbbi girişimlerin ve bu nedenle davacının yaptığı harcamaların, davacı tarafça sunulan faturalar da nazara alınarak tetkiki ile, maddi tazminatın kapsam ve tutarının belirlenmesi konusunda denetime elverişli bir rapor alınması, davacının istemekte haklı olduğu alacak miktarının bu şekilde belirlenmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca, kabule göre, 6100 sayılı HMK'nun 26.maddesi hükmüne göre, mahkeme tarafların iddia, savunma ve talepleri ile bağlıdır. Kural olarak mahkemenin talepten fazlasına veya başka bir şeye hükmetmesi olanak dışıdır. Davacının maddi tazminata ilişkin talebinin 52.150,00TL olmasına karşın mahkemece talep aşılarak 52.500,00TL maddi tazminata hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.2) Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek, takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü, kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4.maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.Hal böyle olunca, davalının uyguladığı yanlış tedavi sonucunda davacı iş sahibinin istediği sonuca ulaşamadığı, çektiği sıkıntı ve ızdırap da dikkate alındığında, davacı lehine daha uygun oranda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, düşük manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen taraflar için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.350'şer TL vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 12.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.