MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 8. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 22/10/2013NUMARASI : 2011/642-2013/670 Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı dilekçesinde; davalı ile 2011 yılında boşandıklarını, davalı ile ilk 1 sene için aylık 2.500 TL sonrasında ise 1.600 TL nafaka konusunda anlaştıklarını, bu miktarın 1.000 TL sinin kendisine, 300'er TL sinin ise müşterek çocuklar Hami ve Meryem için ayrıldığını, davalının toplam 1.500 TL ödediğini, nafakaların yetersiz kaldığını ileri sürerek yoksulluk nafakasının 3.000 TL'ye, müşterek çocuklar için iştirak nafakasının ise ayrı ayrı 2.000 TL ye artırılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili dilekçesinde, davalının boşanma sonrasında nafakaları düzenli ödediğini, müşterek çocukların eğitim masraflarını nafaka haricinde karşıladığını, davacının Çengelköyde kuaförde sigortalı çalıştığını, ekonomik durumunun davalıdan daha iyi olduğunu, boşanma sırasında davacıya bir dublex daire, Yalova Çınarcıkta eşyalı yazlık, 30.000 TL nakit para, İstanbul Kağıthane ilçesi Çeliktepe mahallesinde bir adet dükkan (davacının bu dükkandan 650 TL kira aldığını), İstanbul Kağıthane ilçesi, Çeliktepe mahallesinde bir daire, İstanbul Habiblerde 250 m2 lik arsa ve Peugoet marka araç verildiğini, bu nedenlerle davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davacının halihazırda 1.000 TL yoksulluk nafakası aldığı, sigortalı olarak çalıştığı, asgari yaşam gereksinimlerini karşılamaya yeterli geliri bulunduğu, yoksulluk durumunun sözkonusu olmadığı, talebinin iyi niyet ve hakkaniyet ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile yoksulluk nafakasının artırılması talebinin reddine, iştirak nafakası yönünden ise müşterek çocuklardan Hami için aylık 300 TL'nin 100 TL artırılarak aylık 400 TL, Meryem için aylık 300 TL'nin 150 TL artırılarak aylık 450 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden tarafların Üsküdar 1. Aile Mahkemesinin 02.07.2010 tarihinde kesinleşen 2009/589 E. 2010/153 K. sayılı ilamı ile anlaşmalı boşandıkları, müşterek çocuklar 1997 doğumlu Hami ve 2004 doğumlu Meryem'in velayetlerinin davacı anneye verildiği, davacı için aylık 1.000 TL yoksulluk nafakası, müşterek çocuk Hami için aylık 500 TL, Meryem için ise aylık 1.000 TL iştirak nafakasına hükmedildiği, taraflarca tanzim edilen protokol gereği müşterek çocuklar için takdir edilen iştirak nafakalarının 02.06.2011 tarihinden itibaren ayrı ayrı 300 TL olarak davalıdan tahsiline karar verildiği görülmüştür. TMK'nun 175.maddesi "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Kanunda öngörülen şartlar davacı lehine gerçekleştiği takdirde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir. TMK'nun 176/4. maddesine göre de; "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre, iradın artırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. TMK.'nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir. Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Dosyada taraflar hakkında yapılan ekonomik sosyal durum araştırmarında; davacının ev hanımı olduğu, 2.500 TL nafaka geliri olduğu, Çınarcıkta yazlık ve Çeliktepede bir daire bir dükkanı olduğu, Gaziosmanpaşada 150 M2 arsasının olduğu, kendi adına kayıtlı dairede oturduğu, davalının ise Orkinos Balıkçılık şirketinde çalıştığı, 4.000 TL geliri olduğu, kendi evinde oturduğu, üzerine kayıtlı BMW aracının bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır. Mahkeme gerekçesinde her ne kadar davacının sigortalı olarak çalıştığı ve asgari yaşam gereksinimlerini karşılamaya yeterli geliri olduğu belirtilmiş ise de, dosya kapsamından davacının çalıştığına dair davalının iddiası dışında herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakta olup dinlenen tanık beyanlarından da davacının ev hanımı olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, davacı kadının süreklilik arzeden bir gelirinin olmadığı sabittir. O halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih ve yoksulluk nafakasının takdir edildiği tarihten bu yana kaldırılma şartlarının da oluşmadığı gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken; bu yönler gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde yoksulluk nafakasının artırılması talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bundan ayrı;somut olayda tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocukların yaşı, eğitim durumları, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim ile nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında; artırılan iştirak nafakası miktarı az olup, TMK.4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.