MAHKEMESİ : ÇORUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/06/2013NUMARASI : 2011/260-2013/260Taraflar arasında görülen adi ortaklığın feshinden kaynaklanan alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dilekçesinde; davalı ile aralarında adi ortaklık ilişkisinin bozulduğundan ve davalının ortaklık mallarını kardeşi H.. A..'a satış göstermek suretiyle devrettiğinden bahisle; % 50 ortaklık payı karşılığı 49.296,00 TL'nin davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesini, davalıların taşınır ve taşınmaz malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Öncelikle müvekkillerinden H.. A..'un davacının açmış olduğu bu alacak davasında hiçbir şekilde taraf olmadığını, müvekkilinin ne davacı ile ne de başka bir şahıs veya şahıslarla bir ortaklık sözleşmesi yapmadığını ve yapılan sözleşmeye de taraf olmadığını, davacının da müvekkili H.. A..'la ilgili bir ortaklık talebinde de bulunmadığını, müvekkili D.. A..'un yasal olarak ve fiili durum itibariyle Borsa Alışveriş Merkezinin tek ve yasal sahibi olduğunu, bu hakkına dayanarak diğer müvekkili H.. A..'a işyerindeki malları faturasını keserek ve bedelini de tahsil ederek satmanın en doğal hakkı olduğunu, davasının reddini talep etmiştir.Mahkemece, gerekçe kısmında Davacının talebi aynı zamanda adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istediğini de kapsar. Bu nedenle adi ortaklığın mahkemece tasfiye edilmesi gerekir. Adi ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunmadığı takdirde, tasfiyesinin BK 539 (yeni TBK 643) maddesindeki sıraya göre yapılması gerektiğinden bahsolunmuş, ancak hüküm kısmında; "... Davanın, davalı H.. A.. yönünden reddine, davalı D.. A.. yönünden davanın kısmen kabulü ile 26.996,60 TL'nin bu davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, ..." karar verilmiş; fesih ve tasfiyeye ilişkin herhangi bir ibareye yer verilmiştir.Davacı ve davalının bila tarihli ortaklık protokolü imzaladıkları sabittir. Uyuşmazlık taraflar arasında düzenlenen ortaklık protoklü gereğince davacının alacaklı olduğu miktarın belirlenmesi istemine ilişkindir.04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HUMK.nun madde 76, HMK madde 33).Taraflar arasındaki sözleşme içeriği değerlendirildiğinde davacı ve davalı arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde (818 sayılı BK.nun 520 ve devamı maddelerinde) düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır ki, bu husus mahkemenin de takdirindedir.Bir ortak tarafından ortaklık sözleşmesi gereğince kendine düşen payın istenmesi aynı zamanda ortaklığın feshi ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, için maddi ve hukuki vaka bu şekilde değerlendirildiğinde inceleme bu yönde yapılmalı, öncelikle Adi ortaklığın haklı sebeplerince fesih ve tasfiyesinin talep olunup olunmadığı, bu hakkın kullanılmasında MK.2.maddesi gereğince iyiniyetin korunup korunmayacağı ve feshin gerekiyorsa Adi ortaklığın feshine şeklindeki ön uyuşmazlık giderildikten sonra diğer aşamalara geçilmelidir.Mahkemece, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Davacı sözleşme gereğince kendisine düşen payı istediğine göre, bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır." Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olayda, tasfiyenin yukarıdaki usul ve esaslar dairesinde yapılması gerekirken eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı 25.03.2013 tarihli bilirkişi kurulu ile belirlenen miktar üzerinden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.