Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4296 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 18212 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 6. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 02/07/2014NUMARASI : 2013/852-2014/645Taraflar arasındaki nafakanın kaldırılması veya azaltılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkili davacının, davalı ile Kartal 1.Aile Mahkemesi'nin 2011/1105 esas 2011/927 karar sayılı ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıklarını; davalı lehine 300 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, boşanma protokolü hükümleri gereğince yapılan taşınmaz satışından dolayı davalının banka hesabında 165.000 TL bulunduğunu ve vefat eden babasından dolayı yetim aylığı almaya başladığını; bu sebeple, davalının yoksulluğundan bahsedilemeyeceğini ileri sürerek; ödemekte olduğu 300 TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, bu mümkün olmaz ise 50 TL'ye indirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı taraf, cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece; taraflar arasında görülen boşanma davası ile davacının davalıya 300 TL yoksulluk nafakası ödemesine karar verildiği, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına göre, boşanma kararının verildiği 09/09/2011 tarihinden sonra davalı kadının babasından dolayı aylık 228,00 TL ölüm aylığı almaya başladığı; davacının ekonomik durumunun ise, aradan geçen 2-3 yıllık zaman diliminde nispeten zayıfladığı gerekçesi ile; davalı kadın lehine hükmedilen aylık 300 TL yoksulluk nafakasının 250 TL indirim ile 50 TL'ye düşürülmesine karar verilmiştir. Hükmü, davalı süresinde temyiz etmiştir.Somut olayda; taraflar yaptıkları protokol gereği, Kartal 1. Aile Mahkemesi'nin 2011/1105 esas, 2011/927 karar sayılı ve 09/09/2011 tarihli kararı ile, TMK'nun 166/3 madde hükmü gereğince anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Bu durumda, yapılan protokol hukuki niteliği itibariyle, Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece, taraflar, kanunun emredici nitelikte olan kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK. Md.19). Aynı zamanda, sözleşenler, ifanın her yıl ne miktarda ve ne şekilde bir artışla yapılacağını da kararlaştırabilirler. Nitekim, taraflar arasında yapılan protokol ile ödenecek nafaka miktarı kararlaştırılmış ve bu anlaşma boşanma davasında, mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun bulunmuş verilen karar kesinleşmiştir.TMK'nun 176/4.maddesi hükmü ile; "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir " düzenlemesi getirilmiştir.Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetindedir. Bunun gibi, sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.Taraflar, nafaka miktarını, protokol ile; başka bir anlatım ile "sözleşme" ile kararlaştırmışlardır. Yapılan sözleşme hükümleri ile davacı koca, boşanma davasında, davalı tarafa aylık 300 TL yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmiştir. O nedenle; taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlıkta Borçlar Kanununun uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır.Sözleşme hukukuna hakim olan asıl ilke sözleşmeye bağlılık ilkesidir. Nafaka hükümleri bakımından ise, sözleşme hukuku kural ve ilkeleri ile TMK'nın 176/4 hükmünün birlikte uygulanması icap eder. Bu halde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan ciddi olarak bozulacak olursa müdahale gerekebilir. Böyle bir gelişme olmadığı takdirde, taraflar, yaptıkları sözleşme ile bağlıdırlar.Davacı, yukarıdaki yasa hükümleri gereğince ve davalının yoksulluğunun ortadan kalktığı iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir (HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E.-1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları). Mahkemece, davalı hakkında yaptırılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında; davalının, taraflar arasında görülen ve davalı lehine aylık 300 TL yoksulluk nafakasına hükmedilen boşanma davasından sonra davalı kadının babasından dolayı aylık 228,00 TL ölüm aylığı geliri elde etmeye başladığı anlaşılmaktadır.Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki bilimsel öğretide: "Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır (Akıntürk, Turgut: Aile Hukuku, 2.cilt, İst. 2002, sh.294). Yukarıda açıklandığı şekilde, Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" dahi yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemesi karşısında; davalının, dava tarihi itibariyle yalnızca babasından dolayı elde ettiği aylık 228.00 TL gelir ile aldığı nafaka miktarı toplamının, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmadığının kabulü gerekir.Hal böyle olunca, mahkemece; dava tarihindeki şartlara göre, tarafların, yaptıkları anlaşma protokolü (sözleşme) hükümleri ile bağlı olduğu ve davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme sonucu, TMK.nun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesine de aykırı olacak şekilde, nafakanın indirilmesine, dair karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.