Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4255 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 3021 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİTaraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Dava dilekçesinde; tarafların Ankara 5. Aile Mahkemesinin 03.09.2009 tarih 2009/1120 Esas-2009/1102 Karar sayılı kararı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, müşterek çocuğun velayetinin davalı anneye verildiği ve 2009 yılında 500 USD doları, 2010 ve devam edecek yıllarda 600 USD doları iştirak nafakasına karar verildiği, ancak 09.09.2010 tarihinde işini kaybettiğini ve halen işsiz olduğunu belirterek müşterek çocuk lehine hükmedilen aylık 600 USD doları iştirak nafakasının 150 USD dolarına indirilmesi talep ve dava edilmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; müşterek çocuk lehine daha evvel hükmedilen 600 USD doları iştirak nafakasının dava tarihinden geçerli olmak üzere 450 USD dolarına indirilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; tarafların Ankara 5. Aile Mahkemesinin 03.09.2009 tarihli ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, müşterek çocuk lehine 24.08.2009 tarihinden geçerli olmak üzere aylık 500 ABD doları tedbir nafakasına, karar kesinleştikten sonra iştirak nafakası olarak devamına, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren iştirak nafakasının aylık 600 ABD doları olarak davalıdan tahsiline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 07.09.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Taraflar arasındaki boşanma dosyası içerisinde bulunan 21.08.2009 tarihli anlaşmalı boşanma protokolünde, müşterek çocuk lehine 2009 yılı için aylık 500 Amerikan doları, 2010 yılı ve devam eden yıllar için her ay 600 Amerikan doları nafakanın baba ... tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.TMK'nun 328/1. maddesi gereğince ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. (TMK.182/2)TMK'nun mad.176/IV hükmüne göre: “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” Aynı şekilde 331. madde uyarınca; “durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” Yukarıda sözüedilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira, davacının sözleşme (protokol) ile elde ettiği “statü”ye beslediği güven, davalı (borçlunun) sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği (kötüleşmediği) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arzedebilir.Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK'nun 2. maddesinden yararlanması sözkonusu olamaz.Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki dengenin bozulması ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK 2.md.) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelebilecektir.Somut olayda; taraflar arasındaki anlaşmalı boşanma kararından sonra müşterek çocuk lehine olan iştirak nafakasında herhangi bir artışa gidilmemiş olup, aradan geçen sürede eğitim hayatına başlayan ve devam eden müşterek çocuğun ihtiyaçlarının artış gösterdiği açıktır.Bu durumda; tarafların gelir durumları, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve genel ihtiyaçları doğrultusunda, anlaşmalı boşanma davasında protokol ile belirlenen iştirak nafakasının indirilmesi hakkaniyete uygun bulunmamış, bu itibarla, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulü ile iştirak nafakasının yazılı şekilde indirilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.