Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3978 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 2400 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİDava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar mahfuz tutularak 7.000,00 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Dava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede ise satış vaadine konu bağımsız bölümün dava tarihindeki rayiç değerinin tahsili istemlerine ilişkindir. Davalı ... Ltd.Şti.(yüklenici-satıcı) davaya yanıt vermemiş, arsa maliki Hatice Yıldırım ve diğer davalı (ikinci yüklenici- .... davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın tescil istemi yönünden reddine, alacak istemi yönünden ise; sözleşmenin tarafının Kaynak İnşaat Ltd. Şti. olduğu gerekçesi ile davanın bu davalı yönünden kabulü ile denkleştirici adalet ilkesi gereği bilirkişi tarafından belirlenen 12.363,00 TL alacağın tahsili cihetine gidilmiş, hüküm, süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre; davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde, sözleşmenin herhangi bir nedenle aynen ifa edilememesi sonucu, vaat alacaklısının zarara uğrayacağı açıktır. BK’nun 96.maddesi “alacaklı hakkından kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde, borçlu kendisine bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe, bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur” hükmünü içerir. Buna göre vaat borçlusunun, vaat alacaklısının zararını tazmin etmesi gerekir. Vaat borçlusunun sorumlu olmasının nedeni sözleşmeyle yükümlendiği taahhüdünü ihlâl etmesidir. Borçlunun taahhüdü, genellikle bir akde dayanır. Buna “akdi tazminat”, sorumluluğuna da “akdi sorumluluk” denir. Satış vaadi sözleşmelerinde borçlunun edimini yerine getirmemesinden ötürü vaat alacaklısının karşılaması gereken zarar daima müspet zarardır. Çünkü, borç ifa edilmiş olsaydı; alacaklının mal varlığına hem borcun konusunu teşkil eden şey (satış vaadine konu teşkil eden eşyanın mülkiyeti) fiilen girmiş, hem de satış vaadi alacaklısı bundan başka kazançlar elde etmiş olacaktı. Sözleşmenin ademi ifası sebebiyle, borçlunun BK’nun 96.maddesi uyarınca ödemesi gereken tazminata ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, somut uyuşmazlığa gelince; davacı ile davalı .... arasında biçimine uygun düzenlenen 17.06.2002 tarihli satış vaadi sözleşmesi geçerli olduğundan, sözleşmeye konu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin bilirkişiler marifetiyle saptanıp bu değerin tahsiline karar verilmesi gerekirken başka gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Bundan ayrı olarak ta, davacı vekili 12.04.2010 tarihli dilekçesi ile ifanın imkanız olduğu tarih itibariyle istenebilecek zarar miktarının bilirkişiler tarafından belirlenmesinden sonra davayı ıslah etmek için ek süre istemekte olup daha sonra ibraz olunan dilekçeler ile bilirkişi ve ek bilirkişi raporlarına itiraz etmiş ancak ayrıca bir ıslah dilekçesi ibraz ettiklerine dair dosya içerisinde herhangi bir kayda rastlanılamamıştır. Kabule göre de, taraflar tacir olmadıkları gibi aralarındaki sözleşme hükümlerine göre “avans faizi” ödeneceğinin kararlaştırılmadığı; mahkemece bu nedenle alacağın ancak yasal oranda faizi ile tahsiline karar verilmesi gerekirken avans oranında faiz yürütülmek suretiyle tahsile karar verilmesi doğru görülmemiştir.Kararın, açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.