Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3948 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 10389 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ŞİLE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2013NUMARASI : 2013/43-2013/439Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı dava dilekçesinde; işyeri abonesi olduğunu, sayacın kendisinin kusuru dışında doğru tüketim kaydetmemesi nedeniyle hakkında fatura tahakkuk ettirildiğini, bunda kusurunun bulunmadığını, nitekim eksik tüketim ihbarının kendisi tarafından davalı kuruma ihbar edildiğini iddia ederek; önceki doğru kaydedilmiş, tüketim veya sayaç takıldıktan sonraki, tüketim ortalamaları dikkate alınmak suretiyle, gerçek tüketim bedelinin tespitine ve aleyhine tahakkuk ettirilen 5.297,30TL bedelli faturadan dolayı borçlu olmadığına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili; davaya konu faturanın, yeni sayaca ait tüketimlerin ortalamaları alınmak suretiyle hesaplanan 16.719kwh eksik tahakkukun, 01.10.2010 ila 20.10.2011 tarihleri arası birim fiyatına göre usul ve yasaya uygun şekilde hesaplama yapılmak suretiyle düzenlendiği savunmasıyla davanın reddini istemiştir.Mahkemece; tespit edilen tüketim bedelinde yanlışlık olduğunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.Dava; davacı abonenin, aleyhinde tahakkuk ettirilen fatura bedelinden dolayı borçlu olmadığına ilişkin menfi tespit istemidir.Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği’nin, “Sayacın doğru tüketim kaydetmemesi” başlıklı 20. maddesinde; "Sayacın, müşterinin kusuru dışında herhangi bir nedenle doğru tüketim kaydetmediğinin tespit edilmesi halinde, sayaç çalışır duruma getirildikten sonra müşterinin ödeme bildirimine esas iki tüketim dönemine ait tüketimlerinin ortalaması alınır ve bu ortalama söz konusu müşterinin yer aldığı abone grubundaki benzer tüketim eğilimine sahip diğer tüketiciler emsal alınmak suretiyle hesaplanan aynı dönemdeki tüketimlerin ortalaması ile kıyaslanır Müşterinin tüketim ortalaması, emsal alınan tüketicilerin ortalamasından fazla ise, geçmiş dönem tüketimleri müşterinin tüketim ortalaması dikkate alınarak hesaplanır ve fark tahakkuk ettirilir. Aksi takdirde, emsal alınan tüketicilerin tüketim ortalaması ile söz konusu müşterinin tüketim ortalaması arasındaki fark yüzde yirmiden az ise, müşterinin tüketim ortalaması dikkate alınarak geçmiş dönemdeki tüketimleri hesaplanır ve fark tahakkuk ettirilir. Aradaki fark yüzde yirmiden fazla ise, emsal alınan tüketicilerin tüketim ortalaması dikkate alınarak müşterinin geçmiş dönemdeki tüketimleri hesaplanır ve fark tahakkuk ettirilir.Müşterinin iki tüketim dönemi ortalaması, yer aldığı abone grubundaki benzer tüketim eğilimine sahip diğer tüketicilerin ortalamasından fazla ise, geçmiş dönem tüketimleri müşterinin ortalama tüketimi dikkate alınarak hesaplanır ve fark tahakkuk ettirilir.Hesaplamaların yapılmasında, müşterinin sayacının normal olarak çalıştığı geçmiş yıllar tüketimleri ile müşterinin yer aldığı abone grubundaki benzer tüketim eğilimine sahip diğer tüketicilerin yıllık tüketimleri kıyaslanarak, tüketimde mevsimsel olarak meydana gelen değişiklikler de dikkate alınır. Müşteriye ilişkin yıllık veri olmaması halinde ise, hesaplamalarda dikkate alınacak mevsimsel değişiklikler aynı abone grubundaki benzer tüketim eğilimine sahip diğer tüketicilere ilişkin veriler göz önüne alınarak yapılır.Tüketimdeki farklar, ilgili dönem birim fiyatlarıyla ve gecikme faizi olmaksızın, perakende satış lisansı sahibi tüzel kişi tarafından müşteriye tahakkuk ettirilir.Yukarıda yapılan hesaplamalar sonucunda bulunan fark müşteri lehine ise, 23 üncü maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine göre iade veya mahsup işlemi yapılır." düzenlemesi bulunmaktadır.Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının işyeri abonesi olarak elektrik kullandığı, davacıya ait elektrik sayacının, davacının, ihbarı ile 20.10.2011 günü değiştirildiği, sayacın laboratuar incelemesinde ' S ve T fazlarının kayıt yapmadığı, tarih ve saat bilgilerinin hatalı olduğunun tespit edildiği, dosyanın tevdi edildiği elektrik bilirkişi raporunda Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği 44.maddesi gereği, ortalama aylık tüketim, sayaç değişiminden sonraki ortalama tüketim değeri sayaç değişiminden önceki döneme uygulanmak ve aboneye yapılan tahakkuklar mahsup edilmek suretiyle eksik tüketim miktar ve bedelinin hesaplanma yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; abonenin kusuru dışında sayacın tüketim kaydetmediğinin kabulüne rağmen yönetmeliğin yukarıda zikrolunan 20.maddesine uygun dönemler kıyaslama yapılmak suretiyle hesaplanmamıştır.Alınan ek raporda ise, Hukuk Genel Kurulu'nun, 21.05.2014 gün ve 7-2454 E.-679 K. sayılı kararında belirtilen "Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin (kaçak) kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır." içtihadı ve Dairemiz içtihadlarında kabul edilen dayanağı olmayan, bir hizmetin karşılığı olduğu dağıtım şirketince ispatlanamayan kayıp kaçak, sayaç okuma, iletim sistemi kullanma ve dağıtım bedelinin tahakkuk bedeline yansıtılmaması ilkesi değerlendirilmeksizin rapor hazırlanmıştır.Mahkemece de bakanlıkça belirlenen oranların faturaya yansıtılmasının doğru olduğu kanaatiyle, denetimden uzak ve hükme elverişli bulunmayan rapora dayanılarak hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.Bu itibarla, dosyanın elektrik bilirkişisine tevdi ile, ilgili yönetmelik 20.maddesinde belirtilen hesaplama yöntem ve süreleri dikkate alınmak; ayrıca dağıtım şirketince talep edilen kayıp kaçak, sayaç okuma, iletim sistemi kullanma ve dağıtım bedelinin hesaplanacak fatura tutarına dahil edilmemek suretiyle, yeniden uzman bilirkişi raporu alınması gereklidir. Mahkemece, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.Öte yandan; hakim, gerekçe sayesinde, verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak, gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak, gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların, hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle, o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27. maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.Ayrıca, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.Hal böyle olunca, dosyaya sunulan bilirkişi kök ve ek raporuna itibar edilip edilmediği, dosyaya sunulan diğer bilgi ve belgeler tartışılmaksızın ve hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmaksızın, yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm tesis edilmesi de doğru görülmemiş, bu hususlar bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.