Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3942 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19173 - Esas Yıl 2013





Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili 05/02/2010 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalıların miras bırakanı H... D...’nin davacı kurumun 10052716 nolu su abonesi olduğunu, abone H... D...'nin 2001/01-2007/06 dönemleri arası çeşitli dönemlere ait su kullanım bedellerini ödemediğini, bunun üzerine H... D... hakkında Kocaeli 2. İcra Müdürlüğünün 2007/5253 nolu dosyası ile icra takip başlatıldığını, takip sırasında H... D...'nin öldüğünü öğrendiklerini, bunun üzerine davalı mirasçılar hakkında Kocaeli 5. İcra Müdürlüğünün 2009/12390 takip sayılı dosyası ile takip başlattıklarını, davalıların haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğinden takibin durduğunu, davalıların takibe itirazının iptali ile %40 icra inkâr tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.Davalılar cevap dilekçesi ile; dava konusu su sayacı abonmanın miras bırakan H... D...adına olup murisin malî kriz neticesinde taşınmazın 1983 yılında icra kanalı ile satılarak adı geçen tarihten itibaren 3. kişiler tarafından kullanıldığını, davacı Belediyenin aradan geçen uzun süre içerisinde sayacı kapatma yoluna gitmeyerek su kullanımı nedeni ile icra takibi başlatmasının haksız olduğunu bildirerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda; 22/09/2011 tarih 2010/51 Esas, 2011/427 Karar sayılı kararla, davalı borçluların 15.878,84 TL üzerinden borca itirazlarının iptali ile takibin bu alacak üzerinden devamına, esas alacak olan 6.056,63 TL üzerinden %40 karşılığı olan 2.422,65 TL icra inkâr tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.İşbu kararın davalılar vekili tarafından yapılan temyiz incelemesi sonunda; Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 05/03/2012 tarih, 2012/310 Esas, 2012/5344 Karar sayılı kararı ile; davalıların murisinin davacı kuruma su abonesi olduğunu, bu aboneye ait çeşitli su bedellerinin ödenmediğini ileri sürerek, açtığı icra takibine yapılan itirazın iptali istemi ile eldeki davayı açtığını, taşınmazın 1983 yılında icra kanalı ile satılarak elden çıktığının savunulduğunu, mahkemece davalıların murisinin abone olmasından dolayı sorumlu olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, suyun fiili kullanıcısının davalı olmayıp 3.kişi olduğunun anlaşıldığını, 2001 yılından 2006 yılına kadar ki dönemlerde ödenmeyen borçların bulunduğu gözetildiğinde, Tarifeler Yönetmeliği gereği su faturasının ödenmediği taktirde sözleşmenin feshi ile aboneliğin iptal edilmesi gereken tarih belirlenip bu tarih itibariyle suyun kullanıma kapatılmasında ve borcun artmasında davacı idarenin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun araştırılması gerektiği, mahkemece taraf delilleri toplanarak davacı idarenin müterafik kusurunun olup olmadığı hususunda mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu husus gözetilmeden, aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu bu nedenle temyiz edilen kararın davalılar yararına bozulmasına karar verilmiştir.Mahalli mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; her ne kadar davalıların su abonman sözleşmesinin miras bırakanları adına olup, miras bırakanları tarafından işyerinin 1983 yılında 3.kişiye satıldığını, borçtan kendilerinin sorumlu tutulamayacağını ileri sürmüş iseler de davalıların miras bırakanı su abonmanı, iş yerini satarak hizmet alma ihtiyacının ortadan kalkması ile birlikte basit bir başvuru işlemi ile birlikte abonelik sözleşmesini sona erdirip sözleşme nedeni ile karşı taraf nezdinde doğmuş tüm hak ve borçlarından arınarak ayrılması mümkünken bunu yapmayarak kendi aboneliği üzerinden üçüncü kişilerin su kullanmasına olanak tanımış olması dahi sözleşme hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırılık dolayısıyla da sonuçlarına katlanması gereken bir davranış niteliğinde kabul edileceğinden mevcut delillere göre su abonmanlığı kapatılmadığı anlaşıldığından davalıların iddialarının yerinde görülmemiştir. Mahkemece Yargıtay bozma kararı doğrultusunda dosya önceki bilirkişiye verilerek, 2001 yılından 2006 yılına kadarki dönemlerde ödenmeyen borçların bulunduğu gözetildiğinde, Su Tarifeleri Yönetmeliği gereği su faturasının ödenmediği takdirde sözleşmesinin feshi ile abonelik iptal edilmesi gereken tarih belirlenerek, bu tarih itibariyle suyun kullanıma kapatılmasında ve borcun artmasında davacı idarenin müterafik kusuru bulunup bulunmadığı hususlarında bilirkişiden rapor alınmış, bilirkişi 22/02/2013 tarihli raporunda borcun artmasında davacı İSU'nun müterafik kusurlu olduğunu yönetmelik gereği suyu kesmeyerek 1.991,88 TL üzerindeki borcun artmasına davacı idarenin kendisinin sebebiyet verdiğini bildirmiş, mahkemece de bu rapora itibar edilerek davalıların miras bırakanlarından kalan 1.991,88 TL’lik (426,76 TL ana borç, 1.565,12 TL gecikme zammı ve gecikme zammı KDV’si olmak üzere toplam 1.991,88 TL) borca itirazlarının haksız ve yersiz olduğundan davalıların bu borca itirazlarının iptaline takibin bu alacak üzerinden devamına, 426,76 TL asıl alacağın %20 karşılığı 85,35 TL icra inkâr tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.Uyuşmazlık; aboneliği iptal ettirmedikçe abonenin veya aynı abonelik üzerinden 3.kişilerin kullandığı su bedelinden abonenin ya da mirası reddetmemiş olan abonenin mirasçılarının sorumlu olup olmayacağı ve zamanında ödenmeyen su faturalarından dolayı tarife ve yönetmelik hükümleri gereğince davacının suyu kesmesi gerekirken kesmemesinin, dolayısıyla davacı kurumun müterafik kusuru nedeniyle ana tüketim bedelinden ve gecikme zammı veya faizden indirim yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.Taraflar arasındaki uyuşmazlığı giderecek meri mevzuat hükümlerinin incelenmesinde yarar vardır.4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 599.maddesine göre; “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar. Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler”. 605. maddeye göre “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır”. 606. maddeye göre; “Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar”. 610. maddeye göre; “Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur”. 641. maddeye göre; “Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar. Ana ve baba veya büyük ana ve büyük baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini veya gelirlerini aileye özgüleyen ergin çocuklar ile torunlara verilecek uygun miktardaki tazminat, bu yüzden terekenin borç ödemeden acze düşmemesi kaydıyla tereke borcu sayılır” hükümleri yer almaktadır.31/07/2003 tarihinde yürürlüğe giren Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Su Tarifeler Yönetmeliğinin, Su Kapama başlıklı 46. maddesine göre; “Borçlarını süresi içinde ödemeyen abonelere (7) gün zarfında borçlarını ödemelerini bildiren ihbarname verilir. (7) günün sonunda borcunu ödemeyenlerin suyu kapatılır ve borcu yasal yollardan tahsil edilir.” hükmü yer almaktadır. Benzer bir olayda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu abonenin sorumluluğunun hüküm altına alındığı 24/09/2003 gün ve 2013/13-492/505 esas, karar sayılı ilamı ile; “davalı su abonesinin hizmet alma ihtiyacının tahliye yüzünden ortadan kalkmasıyla birlikte, basit bir başvuru işlemiyle abonelik sözleşmesini sona erdirip; sözleşme nedeniyle hem kendisi hem de karşı taraf nezdinde doğmuş tüm hak ve borçlardan arınmış olarak kiralanandan ayrılması mümkün iken, bunu yapmayarak kendi aboneliği üzerinden üçüncü kişilerin su kullanmasına olanak tanımış olması dahi, sözleşme hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı, dolaysıyla da sonuçlarına katlanması gereken bir davranış niteliğinde olduğu kabul edilmelidir” denilmek suretiyle abonenin aboneliğini iptal ettirmediği sürece sorumluluğunun devam edeceği benimsenmiştir. (HGK’ nun 2008/19-174 Esas, 199 Karar, 3. Hukuk Dairesinin 2013/16514 Esas, 2014/278 Karar sayılı ilamlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir) Aboneliğin bulunduğu yerde, kaçak elektrik kullanıldığı yerin kayden satılmasına rağmen aboneliğini iptal ettirmeyen kişinin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ortadan kaldırmayacağı, abonesiz kaçak kullanan kişinin haksız fiil hükümleri uyarınca, abonenin de sözleşmeden doğan sorumluluğunun bulunduğu, bu durumda kaçak kullanımdan dolayı her ikisinin de müteselsilen sorumlu oldukları belirgin olmasına göre davacının alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi, somut olayda davacı alacağını sözleşme nedeniyle sorumluluğu bulunan davalı aboneden talep edebileceğine karar verilmiştir. (HGK. 27/04/2011 tarih, 2011/19-104 Esas, 239 Karar sayılı kararı) HMK’nun 30. maddesine göre; yargılamaya hâkim olan ilkelerinden birisi de usul ekonomisi ilkesidir. Somut olayda; davalıların murisi davacı kurumun su abonesidir. Abonelik iptal edilmedikçe abonelik üzerinden tüketilen normal veya kaçak enerji bedelinden davacıya karşı muris aynı zamanda miras reddedilmediğine göre Türk Medenî Kanununu zikredilen hükümleri gereğince davalılar davacıya karşı (mirasçı sıfatıyla) müteselsilen sorumludurlar. Davacının (2001/1-2007/6 arası dönemlere ait) yaklaşık (6) yıl gibi uzun bir süre su tüketim bedeline esas faturaların ödenmemesine rağmen yönetmelik gereği suyu kesmesi gerekirken kesmemesinin davacı kurum açısından müterafik kusur teşkil etse de bu kusur tüketilen su bedelinin aslından davalıların beraatlarını gerektirmeyeceği gibi (tüketim bedeli olan ana borçtan) hukukî sorumluluklarını da ortadan kaldırmaz ve müterafik kusur nedeniyle ana tüketim bedeli üzerinden indirimi gerektirmez. Olsa olsa davacının suyu kesmemesi dolayısıyla yani davacının müterafik kusuru nedeniyle davalılar açısından normal tüketim bedeli dışında gecikme zammı veya işleyecek yasal faizden indirim sağlar. Davacının müterafik kusuru nedeniyle ana tüketim bedeli üzerinden indirim sebepsiz zenginleşmeye yol açar ki buda yukarıda bahsedilen usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil eder. Mahkemeler bir davadan başka bir dava üreten kurumlar olmadığı gibi hukukî uyuşmazlıkları nihaî olarak sona erdiren yargı mercileridir. Hal böyle olunca; mahkemece yapılacak iş; dosyanın yeniden bilirkişiye tevdi ile davalıların dava konusu ana borçtan (ana tüketim bedelinden) her halükarda sorumlu oldukları, davacının yönetmelik gereği suyu uzun süre kesmemesinin (somut olayda yaklaşık 6 yıl) dairemiz uygulamasına göre davacı açısından müterafik kusur oluşturacağı ancak bu kusurunda gecikme zammı veya faizden indirim sağlayacağı fakat davalıların bu ve diğer yönlerde bir temyiz inceleme istekleri bulunmadığı da dikkate alınarak, bilirkişiden rapor alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.