MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİDAVALILAR : 1-...,2-..., 3-... VEK.AV....Taraflar arasındaki kişisel eşyanın iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 1994 yılında evlendiklerini, Temmuz 2010 tarihine kadar davalılarla aynı evde yaşadıklarını, davalı eş ...'in son yıllarda başka kadınlarla ilişki kurmaya başladığını, telefon konuşması yaptığını gören davacının kiminle konuştuğunu sorması üzerine evden kovulduğunu, davacının baba evine sığındığını, taraflar evlenirken davacıya altınlar hediye edildiğini, evliliğin birinci yılında davalılar ... ve ...in davacıya sürekli bahçede çalışıyoruz, altınları yanında taşıman tehlikeli söylemleri üzerine altınların alındığını, bir daha geri verilmediğini, davalı ...'un taşınmaz satın aldığını, davalı eş ...'in altınların alınmasına destek olduğunu, davalıların birlikte altınları kullandığını belirterek; ziynet eşyalarının aynen veya bedelleri tutarı 37.220,00 TL'nin dava tarihinden yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, evlenmelerinden sonra davacının çocuk sahibi olamayacağının anlaşılması üzerine tedavi sürecinin başladığını, bu süre içerisinde davacının tüp bebek tedavisi için bir kısım ziynet eşyalarını kendi rızası ile bozdurarak kullandığını, tedavi için bozdurulan altınlar haricinde düğünde takılan başka bir altın olmadığını, dava dilekçesinde belirtilen yüzük ve küpenin davacının yedinde bulunduğunu, davalı ...'un o dönemde aldığı taşınmazın başka bir taşınmazın satışından elde edilen gelir ve birikimlerle alındığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davacının kadının rızası ile tekrar ödenmemek üzere çocuğunun olması için ziynet eşyalarının satılmasına muvafakat gösterdiği ve davalı kayınbaba adına evliliğin ilk yıllarında kaydedilmiş taşınmaz bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayları kanıtlaması gerekir.Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Hayat deneyimlerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Eldeki davada davacı kadın; düğünden sonra ziynetleri kocasının anne babasının aldığını, bir daha geri vermediğini, müşterek evden kovulduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda, kadının, dava konusu ziynetlerin varlığını ve evlilik birliği içinde elinden zorla alındığını ispat etmesi gerekir. Somut olayda, davacı kadın iddiasını ispat etmek için tanık dinletmiştir. Kadının tanıkları, davacı, davalı eş ve kayınbaba ile kuyumcuya gittiklerini, bir tane, beşi bir yerde, iki tane cumhuriyet altını bozdurduklarını, bedeliyle davalı ...'a ait aracın alındığını, ayrıca düğünde 10 tane dövme altın, 1 tane beşibiryerde, 1 tane çerçeveli dövme altın, 9 tane hediyelik altının büyüğü bunlar gerdanlık şeklinde idi, 1 tane yılanlı bileziğin 5 lisi, 2 tane tek sıra burma altın, 2 tane dövmenin küçüğü, bi tane yüzük takıldığını, bu altınları davacının 1 yıl dahi takamadan davalı kayınbabasının aldığını, kayınbabasının bu altınlar ile gayrimenkule düşkün olduğundan tarla aldığını beyan etmişlerdir. Tanıkların beyanları görgüye dayalı olup, hem kadının iddialarını doğrulamakta hem de birbiriyle örtüşmektedir.Görüldüğü üzere; kadın tanık beyanları ile evden ayrılırken ziynetleri yanında götürmediğini, ziynetlerin elinden aldığını, kocasının ziynetleri kendisine iade etmediğini ispat etmiştir. Kaldı ki; davacının ziynet eşyalarının tüp bebek tedavisinde kullanılması da davalıların sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.Hal böyle olunca mahkemece; ziynetlerin kadının elinden alındığı, bir daha iade edilmediği ve tüp bebek tedavisinde kullanılsa dahi ziynet eşyalarının kadına ait olduğu ve davalının sorumlu bulunduğu görülmekle; davacıya ait olup da davalıda kaldığı belirlenen ziynet eşyalarının tespiti yapılarak, tespit edilen ziynet eşyalarının aynen, aynen iadenin mümkün olmaması halinde ise nakden belirlenecek olan bedelinin iadesine karar verilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.