Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hak saklı tutularak 1.000.000.000 lira alacağın (ecrirnisilin) faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Islah dilekçesi ile müddeabih artırılmıştır. Mahkemece davanın kabulü ile 11.046.600.000 lira ecrimisilin 18.3.2003 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsil cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkili ile davalının muris Memnune'nin mirasçısı olduklarını, murisin ölümü ile intikal eden taşınmazların (dükkan ve dairelerin) tüm kira gelirlerinin davalı tarafından tahsil edildiğini; şimdiye kadar alınan kira bedelinden müvekkiline hisse verilmediğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 72 aylık kira bedeli olan 1.000.000.000 liranın 2.5.1997 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda, yasal mirasçıların diğer mirasçılardan bir talepte bulunması için "Tasarruftan Men" ihtarı keşide etmeleri gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili, 23.6.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile; bilirkişi raporunda belirlenen miktar gözetilerek, müddeabihin 9.386.100.000 liraya yükseltilmesini, 4.11.2004 tarihli dilekçesi ile de; müddeabihin, ek rapor doğrultusunda 11.046.600.000 liraya yükseltilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulü ile; 11.046.600.000 lira ecrimisilin 18.4.2003 tarihinden itibaren yasal faizi İle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve Özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, davacı vekili; bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah dilekçesi vererek, müddeabihin artırılmasını talep etmiş, mahkemece bu talep kabul edilmiştir. Bu nedenle, ıslah kararı hakkında şu açıklamaların yapılmasına gerek görülmüştür. Hukuk Usulü Mahukemeleri Kanunu'nun (HUMK) 83. ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltilmesine olanak tanıyan bir yoldur. HUMK.nun 87. maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 7.11.2001 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 20.7.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davadaki talep sonucunun kısmı ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir." Hemen belirtilmelidir ki, mevcut (Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonraki) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o (kısmi) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür. Yine, somut olayda olduğu gibi, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayn bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya İlişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullannın birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılmasrda kural olarak mümkündür. Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir. Yukarıda değinildiği üzere, kısmi ıslah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; eş söyleyişle, kısmi davadaki ıslah ile bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir. Bunun içinde, yeni bir dava açılmış gibi, istem miktarını içeren dilekçe karşı tarafa tebliğ edilecek ve harç yatırılacaktır. Böyle bir dilekçe ıslah olarak nitelendirilse bile, zamanaşımı ve hak düşürücü süre gibi hususları kesmeyecektir. Başka bir anlatımla; davalının usuli itirazlarını yapabilmesi gerekmektedir. Somut olayda; ıslah için, usuli gereklilikler yerine getirilmemiştir. (Islah dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilmemiş, savunma hakkı tanınmamıştır.) Mahkemece, ıslah talebini içerir dilekçenin, davalı tarafa tebliğ edilmesi gerekirken, tebliğ edilmeden (savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle) hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Kabule göre de; davacı vekili, 3.12.2003 tarihli duruşmada; dava tarihinden geriye doğru 3 aylık süre için talebimizden feragat ediyoruz diyerek beyanda bulunmuş, bu beyanını imzası ile tevsik etmiştir. Davadan feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle, davacı vekilinin 3 aylık süreyle ilgili talebinin nazara alınmamış olması da doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazlan bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 4,4.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.