MAHKEMESİ : ANTALYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/02/2014NUMARASI : 2011/562-2014/128Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesinde; davacının, başvurusu üzerine; davalının, .. ili .. ilçesi .. beldesi .. Mevkiindeki 711 - 712 - 713 - 714 - 715 - 716 - 717 - 718 - 719 - 973 - 974 - 975 ve 1151 parsel sayılı taşınmazların, kendisine ait olduğunu ve kendi tasarrufunda bulunduğunu belirterek, Gecekondu Önleme Yasası ve Yönetmeliğine dayanarak 08/02/1995 tarihli kararı ile, 1.360.00 TL ödemeleri karşılığında bahsi geçen taşınmazların tapularını ileride davacıya devredeceğini belirttiğini; ancak, davalının, sözleşmeye uymadığını, tapuları devretmediğini, taşınmazların kendilerine tahsisi ile birlikte aynı zamanda fiilen teslim edilmediğini; bunun üzerine, davacının, taşınmazların bedellerine karşılık olmak üzere davalıya toplam 1.428,00 TL ödediğini; davacının, davalıdan 16/06/1998 tarihli geçici inşaat ruhsatı aldığını ve bunun karşılığında davalıya 300,00 TL ödendiğini, bunun yanında davalıya 17/01/2010 tarihinde 3.685,00 TL daha ödendiğini, bu ödemenin de, davalının, kendilerine gönderdiği 13/12/1999 tarihli yazıya istinaden yapıldığını; davalının kendilerine satıp parasını aldığı taşınmazların hazineye ait olduğunu belirttiğini; ancak, tapusunu hazineden devralıp davacı kooperatife devretmeyi taahhüt ettiğini, buna ilişkin kararlar alındığını; hazinenin ise, davalıya taşınmazların devrini vermediğini; böylece, davalının, başkasının yerini başkasına satıp parasını aldığını, haksız kazanç sağladığını ileri sürerek; öncelikle, taşınmazların dava tarihindeki değerleri olan 100.000,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak taraflarına ödenmesine, olmadığı takdirde ödedikleri toplam 6.913,00 TL nin dava tarihindeki alım gücü karşılığı 100.000,00 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, cevap dilekçesinde; öncelikle, davanın zamanaşımına uğradığını; davacı kooperatife Çalkaya Belediyesi tarafından 22/10/1997 tarihinde metrekaresi 20.000,00 TL den 68.000 m2 yer tahsis edildiğini; ancak, bu tahsise esas belediye meclis kararının .. Valiliği İl İdare Kurulunun 05/09/2000 tarihli ve 1951 sayılı kararı ile iptal edildiğini; .. Belediyesince, bu tür taşınmazların devrinin belediyeye yapılması için devir talepleri yapıldığını; ancak, hazine tarafından bu devir işlemlerinin yapılmadığını, çalışmalarının halen devam ettiğini; sözkonusu gayrimenkullerin bulunduğu alanların imar adası olarak tapuda tescilli olup, 1/25000 ölçekli planlardan tarım alanı olarak görüldüğünü; .. Belediyesi tarafından yapılan bu tür tahsislerin birçok kooperatife mükerrer olarak yapıldığını, dönemin belediye yöneticileri hakkında ağır ceza mahkemesinde kamu davası açıldığını, mahkum olduklarını ve dosyanın temyizen yargıtay incelemesinde olduğunu; yapılan bu yolsuz ve usulsüz işlemler sonucunda davalı belediyenin bütçesinin çok çok üzerinde bir borç ödemek zorunda bırakıldığını, davanın haksız ve dayanaksız olduğunu savunup; davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kısmen kabulü ile; 71.333,23 TL nin, dava tarihi olan 30/12/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı ve davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi şekilde yapılmadığı için MK. eski 634.madde (yeni 706 md.), BK.213 Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60.maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi, taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda, taraflar, verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilir. Bu husus mahkemenin de kabulündedir.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi, ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre; geçersiz sözleşme gereğince, alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır.Davacının, davalıya ödemiş olduğu bedelin iadesine karar verilirken; denkleştirici adalet kuralının gözardı edilmeyerek, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, iade alacaklısının, geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe dikkat edilmelidir. İade alacaklısının, geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı tarafından yapılan toplam 6.228 TL tutarındaki ödemenin, 18.05.1995-02.12.2002 tarihleri arasında yapıldığı; ancak, ödemelerden tek kalemde en büyük tutarın 3.685,00TLolarak 17.01.2000 tarihinde yapıldığı, bu ödemenin vade ve tutar yönüyle ortalama teşkil ettiği dikkate alınarak 17.01.2000 tarihi itibariyle, 6.228,00 TL'nin; dava tarihindeki ulaştığı değer, beş ayrı ekonomik veri baz alınarak hesaplanmıştır.Somut olayda; ifanın imkansız hale geldiği tarih konusunda bir inceleme ve araştırma yapılmamış, bu konuda bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Hal böyle olunca; mahkemece; davacı tarafından yapılan her bir ödemenin tarihi esas alınarak, ifanın imkansız hale geldiği tarihde belirlenerek, ulaşacağı alım gücünün; çeşitli etkenlerin (azalan alımgücü, enflasyon, fiyat endeksleri, altın ve döviz kurları, memur maaş ücretleri ile faiz oranlarındaki artışlar vs gibi) ortalamaları alınmak suretiyle, uzman bilirkişi marifetiyle belirlenmesi ve sonucu dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken; ortalama bir tarih dikkate alınarak, dava tarihi itibariyle ulaştığı alım gücü tespit edilen rapor doğrultusunda hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.