MAHKEMESİ : BODRUM 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2013NUMARASI : 2011/640-2013/638Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili, davacı şirket ile davalı arasında 2008 yılında bir adi ortaklık kurulduğunu, bu ortaklığın konusunun davalı adına kayıtlı Muğla İli, Bodrum İlçesi, Yeniköy Köyü, Elmadağ Mevkii, .. ada, .. ve .. parsellerde kayıtlı 1 ve 2 numaralı bağımsız bölümlerde bulunan 3 adet su sondaj kuyusundan su çıkarılarak satılması suretiyle gelir elde edilmesi olarak belirlendiğini, adi ortaklık kurulurken işletilecek tesiste su çıkarmak üzere kuyuların açılması, ciddi miktarda hafriyat çalışması yapılmak suretiyle yer altına su depolarının inşa edilmesi, tüm tesisin inşaatı ve suyun kaynaktan çıkarılması, arıtılması ve nihai tüketiciye ulaştırılmasına kadar yapılması gereken işlemlerde kullanılan tüm makine, motor, teknik ekipman ve teçhizatın kurulması, iş gücü personel temin edilmesi, bu personelin eğitilmesi ve işletme organizasyonunun tesis edilmesinin tamamen davacı şirket tarafından yapıldığını, ortaklığın kurulduğu sırada davalının hiç bir masrafa katılmadığı gibi fiilen de mesai harcamadığını, davacı şirket tarafından kuruluş aşamasında yapılan tüm bu yatırım faaliyetleri ve kurulan teknik tesis ekipman ve diğer unsurların değerinin taraflarca 500.000 TL olarak belirlendiğini, davacı şirketin tesisi kurup çalışır hale getirmek suretiyle sermaye borcunun tamamını yerine getirdiğini, davalının buna karşılık olarak 250.000 TL nakti ve 250.000 TL gayrinakti olmak üzere toplam 500.000 TL sermaye taahhüdünde bulunduğunu, ayrıca davalı tesisin kurulacağı ve arıtma faaliyetinin gerçekleştirileceği taşınmazların kullanım haklarının davacı şirket lehine tapuya şerh vermeyi de taahhüt ettiğini, ancak davalının ortaklık sözleşmesinde yükümlendiği hiç bir taahhüdünü yerine getirmediğini, aksine davacı şirketin ticari faaliyette bulunmasını engellemek için sürekli kötü niyetli hareket ettiğini, davacı şirket yetkilisi Hamza Kahyaoğlu'nun davalıdan ortaklık sözleşmesindeki taahhütlerini yerine getirmesini istendiğinde ise davacı şirket yetkilisine tehdit ve hakaretlerde bulunduğunu, davalının hukuka aykırı eylemleri nedeni ile taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin devamının imkansız hale geldiğini ileri sürerek, ortaklık sözleşmesinin feshi ile sözleşmede belirlenen ceza-i şart hükmü gereğince 300.000,00 TL'nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, taraflar arasında yapılan sözleşmenin hiç bir zaman yürürlüğe girmediğini, yazılı sözleşmede belirtilen şekilde adi ortaklık kurulmadığını, adi şirketin vergi dairesine kayıt yaptırılarak ticari faaliyetine başlamadığını, sözleşmede herhangi bir tarih bulunmadığının da görüleceğini, davacının mülkiyeti şahsına ait olan araziye kurduğu su arıtma tesisini 2011 yılı Haziran ayına kadar tek başına kendi vergi levhası dahilinde çalıştırdığını, her türlü geliri kendisinin aldığını, davacı tarafın, kendisini hiç bir şekilde işlere dahil etmediğini, bununla ilgili olarak defalarca davacı taraf ile tartışması olduğunu, davacının adi ortaklık sözleşmesine istinaden şahsına ait yeri işgal ettiğini, bugüne değin işgalini devam ettirdiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı ve davalı taraf arasında mevcut ve ortaklık sözleşmesi ile kurulmuş olan adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, tasfiye memuru olarak Mali Müşavir R... Ş..'in atanmasına, tasfiye sürecinden başlamak ve şirketin aktifinden karşılanmak üzere tasfiye memuruna aylık 400,00 TL ücret takdirine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, adi ortaklığın tasfiyesi ve sözleşmede belirlenen 300.000,00 TL ceza-i şartın davalıdan tahsili istemine ilişkindir.Somut olayda; taraflar arasında imzalanan tarihsiz Ortaklık Sözleşmesinin incelenmesi sonucunda; Muğla İli, Bodrum İlçesi, Y.. Köyü, Elmadağ Mevkii, .. ada, .. parsel ve .. parselde bulunan .. ve .. numaralı bağımsız bölümlerde bulunan 3 adet su sondaj kuyusundan çıkan suyun, içme veya kullanma suyu olarak satılması suretiyle gelir elde edilmesi ve paylaştırılması amacıyla bir ticari işletme kurulması konusunda tarafların anlaştığı, şirket sermayesinin 1.000.000,00 TL olduğu, sermayenin 500.000,00 TL'sinin davacı şirket tarafından ayni olarak ödendiği, sermayenin 250.000,00 TL'sinin M.. A.. tarafından ayni ve 250.000,00 TL'sinin nakdi olarak toplam 500.000,00 TL olarak taahhüt edildiği, haklı bir sebep olmadan sözleşmeden cayılması halinde 500.000 Euro tazminatın ceza-i şart olarak belirlendiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında BK 520 ve devamı maddeleri (TBK 620.mad. vd) gereğince adi ortaklık kurulduğu, dava konusu taşınmazın da adi ortaklık konusu olduğu, ortaklığın fiilen sona erdiği anlaşılmaktadır.Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar.Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643.maddesinde ise "Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. ( TBK' nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623.maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.Mahkemenin, bir tasfiye yapmadan ve tasfiye şekli belirlemeden tasfiye memuru tayinine karar vermesi, uyuşmazlığı çözer nitelikte değildir. Ortaklığın feshi durumunda, mahkemenin tasfiyeyi sözleşmeyi de gözönünde tutarak gerçekleştirmesi ve taraflar arasındaki uyuşmazlığı kesin olarak ortadan kaldırması gerekir. Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece ortaklığın feshine karar verildiğine göre, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek, tasfiyesinin de mahkemece yapılması, tarafların alacak ve borçlarının tespit edilmesi amacıyla bilirkişi raporu alınması, davacının davalıdan isteyebileceği tasfiye payını belirlemesi ve hasıl olacak sonuca göre hüküm kurması gerekirken, yazılı şekilde tasfiyenin tayin edilen memurca yapılmasına ilişkin hüküm, usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle doğru görülmemiştir.Ayrıca, taraflar arasında düzenlenen Ortaklık Sözleşmesinde, haklı bir sebebe dayanmaksızın sözleşmeden cayılması halinde 500.000 Euro'nun ceza-i şart olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davacının dava dilekçesinde 500.000 Euro karşılığında 300.000,00 TL ceza-i şart talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının sözleşmede belirlenen 300.000,00 TL ceza-i şartın davalıdan tahsiline ilişkin talebinin de, mahkemece değerlendirilmesi, davalının haklı bir sebep olmaksızın sözleşmeden cayılmasına sebep olup olmadığının tespit edilmesi ve bu konuda da, davacı talebini karşılar şekilde olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu talep hakkında değerlendirme yapılmaması da doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.