Dava dilekçesinde 13.622.266.000 lira faiz alacağının masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.I) UYUŞMAZLIK KONUSU OLAYDavacı vekili dilekçesi ile; müvekkiline ait taşınmazların DSİ V.Bölge Müdürlüğü tarafından A.....Barajı nedeni ile kamulaştırdığı, davacının kamulaştırma bedellerini almayarak kendisine konut verilmesini talep ettiği, bu.nedenle toplam 8.234.879.000 lira kamulaştırma bedelinin davalı K.....Hizmetleri Genel Müdürlüğü Iskan Fonuna yatırıldığı, davalı idarenin bu parayı konut yapımı için 5 yıl boyunca hesabında tuttuğu, bu süre boyunca konut yapımını gerçekleştiremediği gibi müvekkiline sadece kamulaştırma bedelini ödeyerek tüm yükümlülüklerinden kurtulmak istediği, kamulaştırma bedelinin davacının talebi üzerine 14.7.2003 tarihinde kendisine ödendiği, ancak davalı idarenin bu tarihe kadar işlenmiş olan faizi ödemediği ileri sürülerek, toplam 13.622.266.000 lira faiz alacağının davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; idarenin 2510 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca iskan duyurusu yapması üzerine davacının müracaat ederek aynı kanunun EK-10. maddesi gereğince iskana tabi olmak üzere hak sahibi olduğunu ve kamulaştırma bedelinin tamamının TC. Z....Bankasındaki özel iskan Fonu hesabına yatırılmasına muvafakat ettiğini, ancak daha sonra planlar çizilmesine rağmen söz konusu konutların yapımının ödenek.tahsis edilmemesi nedeni ile 2000-2001 yılı yatırım programına alınmadığını,.2002 yılı yatırım programına da teklif edildiğini, bu aşamada davacının 19.12.2002 tarihli dilekçesi ile müracaat ederek 2510 SK' nun Ek-11. maddesi kapsamında kendisine arsa tahsisini istediği, bu talep üzerine yeniden Ek-11. maddeye göre hak sahipliğine karar verildiğini, bedeli mukabilinde de arsa tapusunu aldığını, kaldı ki konuya ilişkin yasal prosedürün tamamlanması için pek çok kurum ve kuruluştan ön izin alınması gerektiği, bu nedenle yasal faiz talebine ilişkin davanın yasal dayanağının bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; davacının talebi üzerine kamulaştırma bedelinin 14.7.2003 tarihinde kendisine iade edildiği, bu sırada faizin talep edilmediği gibi faiz alacağına ilişkin fer-i hakların da saklı tutulmadığı, asıl alacağın tahsili ile fer-i alacakla ilgili hakların da sona erdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Somut olayın yukarıda açıklanan içeriği çekişme konusu değildir. Öte yandan, davacının bedeli mukabilinde arsa tapusunu aldığı ileri sürülmüş ise de kendisine herhangi bir arazi tahsisi yapılmadığı Ç.... Tapu Sicil Müdürlüğünün 5.11.2003 tarihli yazılarından anlaşılmaktadır.Uyuşmazlık; dava dilekçesinde faiz olarak nitelendirilen istemin gerçekten de asıl alacağa bağlı fer-i bir hak olan "faiz" mi, yoksa borç ilişkisinin içerdiği asıl hak olan "alacak hakkı" mı olduğu noktasındadır.Bu durumda, davacının gerçekleşmesini umduğu bir nedene dayalı olarak yaptığı ödemenin, nedenin gerçekleşmemesi halinde kazanımda bulunan taraf yönünden sebepsiz bir zenginleşme olup olmayacağı ve zenginleşme ile iade borcunun kapsamının nelerden ibaret olacağı tartışmalıdır.II) GERÇEKLEŞMEYEN NEDENE DAYANAN ZENGİNLEŞMELERBorçlar Kanununun 61 ve devamı maddelerine göre; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak "sebepsiz zenginleşme" gerçekleşebilir.Kazandırma yapılırken ortada bir hukuksal neden bulunmamakla birlikte, ileride gerçekleşecek bir neden gözönüne alınmışsa, bunun gerçekleşmemesi üzerine "gerçekleşmeyen nedene dayanan zenginleşme" söz konusu olur.Geciktirici şarta bağlı bir sözleşmeden doğacak borcun önceden ifa edilmesi böyledir. Örneğin bir eda, gelecekteki bir alacağın ifası amacıyla yerine getirilmesine karşın mukabil alacak doğmadığı takdirde veya bir eda, kararlaştırılan karşılık bir edanın gerçekleştirilmesi umudu ile yerine getirildiği ve fakat karşılık eda yapılmadığı takdirde hüküm ve keyfiyet böyledir. (Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, cilt 1-2, çev. Cevat Edege, Ank.1983,sh.428; Öz, Turgut: Öğreti ve Uygulamada Sebepsiz Zenginleşme, İst. 1990, sh.98; Oğuzman, M.Kemal/Öz, M.Turgut, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İst. 1995, sn.721; Serozan, Rona:lfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme, lst.2002, sh.281)Sebepsiz zenginleşme hangi yolla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.İktisap edilen şeyin getirdiği semereler ve sağladığı diğer yararlar zenginleşmenin kapsamına girer. Buradaki medeni semere kavramı faiz ve kira gibi unsurları ifade eder. Sebepsiz zenginleşmenin bir miktar paradan ibaret olduğu hallerde "faiz" elde edilebilecek tek medeni semere olmasa bile, davada olduğu gibi zenginleşenin bu parayı ne şekilde değerlendirdiği yönünde herhangi bir açıklığın bulunmadığı hallerde, ekonomik katkının belirlenmesinde hukuksal bir ölçü olarak faiz kavramı esas alınmalıdır.Ayrıca, konusu para olan kazanımlarda sebepsiz zenginleşenin daha yüksek veya daha düşük oranda faiz elde ettiği ortaya konulamamış ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarih ile iadenin gerçekleştiği tarih-arasında yasal faiz oranındaki faizin iade yükümüne dahil olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki; davalının gerçekte bu paradan faiz geliri elde etmiş olup olmaması da sonuca etkili görülmemelidir. Davalının malvarlığına giren parayı faiz dışı yollarlada olsa kullandığı ve ondan yarar sağladığı hayatın olağan akışının bir sonucudur ve kullanma sonuç itibariyle paradan medeni semere elde etme anlamını taşıdığından, davalının elde etmiş sayılacağı bu medeni semereleri geri verme borcu bulunmaktadır.III) ASIL BORCUN SONA ERMESİNİN SONUÇLARIBorcun sona ermesi, alacağa bağlı fer'i hakların da düşmesine yol açar (BK.mad. 113/1).Asıl borç sona erdikten sonra artık yeni faiz işlemeyeceği gibi, ilke olarak işlemiş faizleri isteme hakkı da düşer. Fakat, alacaklı faiz alacağını saklı tuttuğunu beyan etmiş ise veya halin icabından faiz alacağının sona ermeyeceği anlaşılıyorsa,asıl borcun düşmesi işlemiş faiz alacağının düşmesini gerektirmez (BK.mad. 113/2).Kural, asıl borçla birlikte buna bağlı fer'i hakların da sona ermesidir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c-2, ist.1999, sh.1292). Borç ilişkisi (faiz gibi) asıl hakla birlikte bazı fer'i hakları da içerir. Fakat uyuşmazlık konusu olayda, davacı tarafın dilekçesinde söz konusu ettiği ye (faiz) olarak tanımladığı istem, fer'i bîr hak (faiz) olmayıp, borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkıdır. Zira alacak hakkının bîr kısmı, bir parçası değildir; tamamen kendisidir, yani asıl haktır.O halde BK.mad.113'ün uyuşmazlık konusu olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır.IV) SONUÇMahkemece yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak işin esasına girilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddedilmesi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.