Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2828 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18497 - Esas Yıl 2013





T.C. YARGITAY MAHKEMESİ : NAZİLLİ 1. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 12/02/2013NUMARASI : 2012/675-2013/126 Taraflar arasında görülen ziynet eşyalarının iadesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dilekçesinde, davalının müvekkili olan davacıya ait ve düğünde takılan ziynet eşyalarının alınıp bozdurulduğunu, bu ziynetlerin bir kısmının davalı adına bir banka hesabına yatırıldığını, bir kısmının ise davalı adına münübüs hattı alımında kullanıldığını beyan ederek, şimdilik 14.850 TL alacağın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, verilen bu karar, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.07.2012 tarih ve 2012/5333 Esas, 2012/10423 Karar sayılı kararı ve "Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yük?? hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen,götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle, evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır. Olayda, taraflar 11.08.1991 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı düğünde kendisine takılan dava konusu edilen ziynetlerin bir süre banka kiralık kasasında kaldıktan sonra iade edilme taahhüdü ile dolara çevrilmek üzere alındıktan sonra bozdurulup davalı adına bankaya yatırıldığını, bir kısmı ile de minibüs hattı alındığını iddia ederek talepte bulunmuş ise, bu iddiasını sunduğu deliller ve dinlettiği tanıklarının beyanı ile kanıtlayamamıştır. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde “ yasal ve takdiri her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken..." gerekçesi ile bozularak mahkemesine iade edilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulması neticesinde, yapılan yargılama sırasında davacı tarafa "yemin" teklif etme hakkının bulunduğu hatırlatılmış, davacı tarafından davalıya yemin teklif edilmiş, davalı ise eda ettiği yemininde "dava konusu ziynet eşyalarının bir süre kiralık kasada saklandığını, her sene Türkiye'ye geldiklerinde ihtiyaçları olduğunda alıp bozdurarak harcadıklarını, kasadan bu ziynetleri tek başına almasının mümkün olmadığını, davacı ile birlikte aldıklarını ve harcadıklarını, münübüs hattının ziynetlerin parası ile alınmadığını, geri kalan altınlarını ise davacıda olduğunu, kendisinde kalan herhangi bir altının bulunmadığını" beyan etmiştir. Mahkeme tarafından davalının bu yemini esas alınıp, davacının iddiasının ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK.'nun 225 ve devamı maddelerinde belirtildiği üzere, yemin taraflardan birinin, bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında beyanda bulunmasıdır. Bir vakıanın doğru olup olmadığına yemin edilirse, artık o vakıa hakkında başka delil gösterilmesine gerek yoktur. O vakıanın doğru olup olmadığı davada kesin olarak ispat edilmiş olur. Bu anlamda, yemin delili kesin bir delildir. Somut olayda, davalı taraf kendisine teklif olunan yemini eda ederek, dava konusu ziynetlerin bir kısmının bozdurulduğunu kabul etmiştir. Öyle ise mahkemece, davalının yemin beyanında; altınların bir kısmının bozdurulduğunu kabul ettiğine göre, banka kayıtları incelenerek, altınların bir müddet saklandığı banka hesabının sadece davalı adına mı, yoksa müşterek hesapta mı bulunup bulunmadığı, bu hesaptan altınların kimin tarafından çekildiği tespit edilip, çekilip bozdurulan bu altınlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.