Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2812 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18340 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BAYRAMİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/03/2013NUMARASI : 2012/67-2013/51 Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının 23.07.1994 tarihli harici satış sözleşmesi ile 487 parselde davalıların paylarını satın aldığını, bedelini ödeyip kullanmaya başladığını, tapusunu vermeden ortaklığın giderilmesi davası sonucunda davalı paydaşlar tarafından satıldığını belirterek, satış bedelinden şimdilik 24.000 TL'nın davalılardan tahsilini talep etmiştir. Davalılar cevaplarında, dava konusu taşınmazdaki hisselerini harici satış sözleşmesi ile davacıya satıldığını beyan etmişlerdir. Mahkemece, davanın kabulü ile 24.000 TL'nın davalılardan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu 487 parselde paydaş olan davalılar ile davacı arasında düzenlenen harici satış sözleşmesi ile zeytinlik vasfındaki taşınmazı davacı 23.07.1994 tarihinde satın almıştır. Taşınmazın ortakları tarafından tapuda devri verilmeden ortaklığın giderilmesi davası sonucunda 20.12.2011 tarihinde açık artırma ile 120.000 TL bedelle dava dışı G.Ö. isimli kişiye satış yapılmıştır. Davada, harici satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin iadesi talep edilmektedir.TMK'nun 705, BK'nun 213 (TBK'nun 237), Tapu Kanunu'nun 26, Noterlik Kanunu'nun 60.maddeleri gereğince ve HGK'nun 15.11.2000 tarih, 2000/13-1612 E, 2000/1704 K. sayılı kararı ile taşınmazın devrine ilişkin sözleşme resmi şekilde yapılmadıkça geçersizdir. Geçersiz satış sözleşmesi gereğince, diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici Adalet" düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Mahkemece; davacının, 1994 yılında ödediği taşınmaz satış bedelinin ifanın imkansız hale geldiği 20.12.2011 tarihinde ulaştığı alım gücünün uzman bilirkişi raporu ile çeşitli ekonomik etkenlerin, altın ve döviz kurlarındaki artışın, maaş artış oranları ile ÜFE artış oranı ve taşınmazın emsal değerleri dikkate alınarak bu değerlerin ortalaması sonucu oluşacak bedele hükmedilmesi gerekirken, taşınmazın satış dosyasında açık artırma sonucu 3.kişiye satıldığı satış bedelinin esas alınarak hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Ayrıca, davalıların taşınmazda malik oldukları hisse (pay) oranlarının farklı olması nedeniyle hükmedilen bedelin davalıların paylarına göre tahsiline karar verilmesi gerekirken, "24.000 TL'nın davalılardan tahsiline" şekline hüküm kurulması da HMK'nun 297/son (HUMK'nun 388 ve 389) maddesine aykırı görüldüğünden bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.