MAHKEMESİ : UŞAK 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/03/2010NUMARASI : 2009/96-2010/54 Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm dahili davalılardan Fadime Kayık ve R.. K.. tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin Uşak ili, Merkez Durak Mahallesi 315 ada 169 parsel sayılı taşınmazın 228 m²'sini 15.10.1985 tarihinde davalıdan el senedi ile 2.280,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedelini ödediğini, davalının ise dava konusu yeri üçüncü kişilere değişik hisse miktarları ile sattığını, şu anda taşınmazın tapu kaydında davalının herhangi bir hissesi bulunmadığını, bu durumu davacının yeni öğrendiğini, davacı tarafından davalıya ödenen bedelin davalı uhdesinde sebepsiz olarak kaldığını ileri sürerek davalıya ödenen 2.280,00 TL’nin dava tarihi itibari ile ulaştığı reel değerin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesi ile dava konusu taşınmazın 228 m²'sini 15.10.1985 tarihinde 2.280,00 TL bedel ile davacıya sattığını, bedelini peşin aldığını, davacıya satılan yeri başkasına satmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, tapulu taşınmazların haricen satışının TMK. 706, BK. 213 ve Tapu Kanununun 26.maddelerine göre geçersiz olduğu, davacının ödediği paranın iadesini denkleştirici adalet ilkelerine göre geri isteyebileceği, bilirkişi raporuna göre, 15.10.1985 tarihinde ödenen 2.280.000 TL satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı gerçek değerin 41.876,33 TL olduğu gerekçesi ile davanın kabulü ile 41.876,83 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalının bir kısım mirasçıları tarafından temyiz edilmiştir. öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nun 73. maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davalı İ.. K..'ın ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır. Öte yandan, yargılama süresince tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip bulunmaları gereği usul hukukunun temel ilkelerindendir ve dava şartıdır (HMK m.114/1-d). Yargılama sırasında taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen tarafın ehliyeti sona ereceğinden, ölen kişinin veya kural olarak vekilinin davaya devam etmesi mümkün olmayıp, sadece bu kişinin mirasçıları tarafından (dava konusunun ölenin malvarlığına ilişkin olması ve dava sonunda verilecek hükmün olumlu veya olumsuz bir şekilde mirasçıların haklarını etkilemesi durumunda) davaya devam edilebilir. 1086 sayılı H.Y.U.Y.’nın 41. maddesi ve yeni 6100 sayılı HMK'nın 55. maddesi gereğince, taraflardan birinin ölümü halinde diğer tarafın istemiyle hakim, davanın takibi için bir kayyım tayin edebilir. Taraf ehliyeti dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın mahkemece re'sen gözetilmesi gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hukukî dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke değil, tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukukî korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukukî uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır. Somut olayda; davalı İ.. K..'a ait nüfus kayıt tablosundan 23.01.2010 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Açıklanan hususlar gözetilerek, davalının tüm mirasçılarına yöntemince tebliğ yapılarak dava hakkında bilgilendirilmeleri ve davalı sıfatıyla davayı takip edebilmelerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlandıktan sonra yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.