Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 20843 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12574 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde;davacı ile davalı şirketin 2009 yılı başında ... ili, ... ilçesi, 3500 parsel numaralı gayrımenkul üzerinde davalının yaptığı 59 daire ve 5 dükkandan ibaret olan 3 adet bloktan oluşan kat karşılığı inşaata davacının 1/3, davalı şirketin ise 2/3 oranında ortak olma hususunda anlaştıklarını,bu sözleşme dışında davalı şirket hissedarı ve yöneticisi olan ...'ın eşi olan ... ile davacının babası olan ...'ın daire ve arsalarını ilgilendiren kredi taahhüdüne ilişkin bir sözleşme daha yapıldığını, davacının bu sözleşmedeki edimlerini yerine getirerek çekilen kredi miktarı olan 85.400,00 TL'yi ... vasıtası ile davalı şirkete verilmek üzere davalı şirketin hissedarı ve yöneticisi olan ...'a verdiğini, bu kredinin taksitlerini de davacının ödediğini, sonrasında 02.11.2009 tarihinde 50.000,00 TL'yi ... Bankası vasıtasıyla, 06.11.2009 tarihinde ise 45.000,00 TL'yi Halk Bankası vasıtası ile, yine değişik tarihlerde davalı şirketin yöneticisi ve hissedarı ...'a iki kez 5.000 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL ve davalı şirketin diğer yöneticisi ve hissedarı ...'a 5.000,00 TL daha verdiğini, bu şekilde davacının davalı şirkete toplam 195.400,00 TL'yi nakit olarak verdiğini, davalının ise taahhüt ettiği halde sermaye getirmediğini,davaya konu inşaatların yapılıp arsa sahibine ve satın alan kişilere teslim edildiğini, davacının da bu süreçte şirkete getirdiği sermayeye karşılık bu inşaatlardan 3 adet dükkanı, bir aracı ve 20.000,00 TL nakit para aldığını, davalı şirketin söz konusu inşaatlardan asgari 3.500.000,00 TL gelir elde ettiğini, buna ilişkin davalı şirket yöneticisi ve hissedarı ...'ın daire satış fiyatlarını ve satıştan gelen paraların hesaplamalarını dosyaya sunduklarını,tahminlerine göre davalı şirketten bu sözleşmeden kaynaklı asgari 45.400,00 TL'si sermaye alacakları geriye kalanı ise kar payı olmak üzere toplam 350.000,00 TL alacakları kaldığını,yine davalı şirketin hissedar ve yöneticilerinin şirket adına kayıtlı bazı taşınmazları başka kişilere devrettiklerini belirterek, davalı şirkete getirdikleri sermaye miktarı ve hak ettikleri kar payının tespiti ile, 10.000,00 TL alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında davaya konu edilen olaya ilişkin olarak gayrıresmi şekilde adi ortaklık ilişkisi kurulduğunun doğru olduğunu,ancak davacının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini zamanında ve taahhüt edilen tutarlarda yerine getirmediği gibi inşaat henüz tamamlanmadan kendisine güvence amaçlı verilen şirkete ait 3 adet dükkandan 1 tanesini de satarak ortaklığı bırakıp gittiğini,bu nedenle davalı şirketin zor durumda kaldığını,davacının neticeten ortaklığa konu inşaata sağladığı 185.000,00 TL katkı karşılığında davalı şirketten elde ettiği menfaatler toplamının ise 222.000,00 TL olduğunu,ayrıca inşaat tamamlanmadığından taahhüdünü yerine getirmeden gittiğinden ve halen inşaatın iskan ruhsatı ve vergileri ödenmediğinden davacının davalı şirketten talep edebileceği bir alacağı bulunmadığını savunarak,davanın reddini istemiştir.Mahkemece;uzman bilirkişi kurulu tarafından yapılan tespitlere göre,nizalı inşaatın iskan alınması hariç ikmal edilmiş olduğu,maliyetinin 4.314.314,08 TL'ye tekabül ettiği,davacının sorumlu olduğu maliyet oranının 1/3 olması nazara alındığında,karşılaması gereken miktarın 1.438.104,69 TL olduğu,davacının inşaat finansmanı için yaptığı ödemeler toplamının 185.400,00 (%12,8) ettiği,kendisine kar payı olarak 230.200,00 TL ödeme yapıldığının belirlendiği,dava konusu inşaattan (iskan giderleri hariç) yapılan hesaplamaya göre 5.028.955,00 TL kar elde edildiği düşünülmekle ve davacının hissesine göre de 1.676.318,33 TL talep edebileceği kanaatine ulaşılmakla birlikte,yaptığı ödeme nazara alındığında,ancak 216.077.43,00 TL'yi talep edebileceği,davacıya bu miktarın üzerinde bir ödeme yapıldığından davacının kar payı ödemesi yapılması talebinin yerinde olmadığı ve bu nedenle kar payı alacağı isteminin reddedildiği,adi ortaklık ilişkisinin mahiyeti gereği de davacının koyduğu sermayeyi geri isteyemeyeceği gibi, adi ortaklık sözleşmesi de sonlandırılmadığından davacının buna ilişkin talebinin de yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık; taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme ve eklerinin içeriği, kapsamı gözetildiğinde, BK.'nun 520 (TBK 620) ve devamı maddelerinde düzenlenen "Adi Ortaklık Sözleşmesi" niteliğinde bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu sözleşmenin feshedildiğine ilişkin, dosya içerisinde bilgi ve belgeye rastlanılmadığı gibi, tarafların böyle bir iddiası da bulunmamaktadır. Ortaklık sözleşmesinde tarafların yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmemiş olmaları ortaklığın sonlandırıldığı anlamına gelmez. Bu hususlar, adi ortaklığın tasfiyesinde gözetilecek hususlardandır. O halde, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ayakta olduğunun kabulü gerekir. Dosya içeriğinden, tarafların ... ili, ... ilçesinde bulunan 3500 parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilecek 59 daire ve 5 dükkandan oluşacak 3 adet bloktan oluşacak kat karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin olarak inşaat yapmak üzere biraraya gelip adi ortaklık kurdukları, talimat mahkemesince yapılan keşif neticesinde alınan 15.04.2014 tarihli inşaat bilirkişisinin ek raporuna göre de keşif tarihi itibariyle davaya konu parselde herhangi bir inşai faaliyetin olmadığı, yapılaşmanın tamamlandığı,mesken olarak kullanılan bağımsız bölümlerde oturulmakta olduğu, işyeri olarak kullanılan bağımsız bölümlerin ise bir kısmının boş olduğu anlaşılmaktadır.Taraflar arasındaki ortaklığa konu üç adet blok bitirilmiş olmakla, davacının talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığının kabulü gerekir.Tasfiye, ortaklığın bütün mal varlığının belirlenip, ortakların birbiri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek ortaklığın aktifi ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun ve hükümleri uygulanır.Ancak, Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlerine ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabiidir.Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nun 644.maddesine göre "Ortaklığın sona ermesi halinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır.Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli başlı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları halinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hakim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliği ile verilmiş bir karar yoksa, tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hakim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkan bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır" Tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek 3'er aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir.) dönemlerde tasfiye memuru tarafından üç aşamada gerçekleştirilmelidir. Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında ise;ortaklığa konu ... ili,... ilçesi, 3500 parsel numaralı taşınmazda yapılan 3 adet blok halindeki inşaattaki ortaklığın tasfiye edilebilmesi için öncelikle mal varlığının tespiti zorunludur. 3500 parsel sayılı taşınmazda inşa edilen 3 adet blokta ortaklığa ne kadar daire kaldığı ve bunlardan ne kadarının satıldığı ve satılacağı tespit edilmelidir.Bu nedenle öncelikle idareci olarak ...'dan hesap istenmeli,hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, hesap listesinin üzerinde uyuşmazlık çıkması halinde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, 3500 parsel numaralı taşınmazdaki ortaklığa dair tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan sonra konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla verilen hesap listesinin sunulan belgeler ile inşaatta yapılan imalatlarla uyumlu olup olmadığı belirlenerek denetimi sağlanmalı, tarafların yapılan masraflar ve satılan bağımsız bölümlerin satışı konusunda uyuşamadıklarının tespiti halinde ise, inşaat maliyetinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın birim fiyatlarına göre değil, yapıldığı tarihteki olağan rayice göre tespit edilerek, davaya konu taşınmazda dava dışı arsa sahibi ...'a verilen daireler dışında, 3.kişilere satılan dairelerin satış tarihindeki rayiç değerleri ile satılmayan dairelerin de karar tarihine en yakın tarihlerdeki değerleri belirlenerek davaya konu 3500 nolu taşınmazdaki 3 adet blok halinde inşa edilen inşaata ilişkin ortaklığın aktif ve pasifi belirlenerek, ortakların her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edildikten sonra paylaştırılması gereken miktar belirlenmeli ve yukarıda açıklanan tasfiye hükümleri de değerlendirilerek tasfiye gerçekleştirilmelidir. Mahkemece yukarıda ifade edilen yasa hükümleri nazara alınmadan, eksik ve yetersiz bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş;taraflar arasında düzenlenen adi ortaklık sözleşmesi ve ekleri uyarınca uyuşmazlığın yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar ışığında adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin maddelerde belirtilen sıra ve yöntem izlenmek suretiyle çözümlenmesi yoluna gitmek olmalıdır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.