MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİTaraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili cevap dilekçesinde, davalılardan ... ve ...’ın müşterek çocukları olan davalı ...’in, davacıların murisi olan Kazım YAMAN’ı, av tüfeği ile vurarak kasten öldürdüğünü, davacıların haksız olarak eşi/babalarının öldürülmüş olması sebebi ile telafisi mümkün olmayan acılar yaşadıklarını, öte yandan murisin dinç birisi olması nedeni ile davacıların büyük maddi kayıplarının doğduğunu beyan ederek, davacıların her biri için ayrı ayrı 5.000,00 TL olmak üzere toplam 25.000.00 TL manevi tazminat ile ek talep hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000,00 TL maddi tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar savunmalarında; davacıların murisin haksız davranışlarının olaya sebebiyet verdiğini, kendilerinin de bu olay nedeni ile büyük üzüntü yaşadıklarını, davacıların murisi olan Kazım’ın davalı ...’e zaman zaman müessir fiilde bulunup, davalı ...’i hırsızlıkla itham ederek onu küçük duruma düşürdüğünü, manevi tazminat miktarlarının yerinde olmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalı ... yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar (davalı ...'in anne ve babası) yönünden ise davanın reddine karar verilmiş, verilen bu hüküm süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalıların tüm, davacılar vekilinin ise sair temyiz itirazları yerinde değildir.Ancak; dava, küçüğün haksız eyleminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 369. maddesine dayanılarak ev başkanı sıfatıyla küçüğün annesi ve babası aleyhine küçük adına velayeten açılmıştır.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 335. mad göre; Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır.Aynı kanunun "Sorumluluk" başlığını taşıyan 369.maddesinde ise, aynen; "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.Zorunluluk halinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister." Hükmünü içermektedir.Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda sorumluluk iki çeşittir. BK.nun 41. maddesi uyarınca küçük haksız eylemin faili olarak, ev başkanı ise MK.nun 369. maddesi uyarınca zarar görene karşı sorumludurlar. Her iki sorumluluk da birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup; zarar gören, küçüğe ve ev başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı davalar açabilir. Aynı zarardan her ikisi de kendi malvarlıkları ile ayrı ayrı sorumlu olurlar.Görüldüğü üzere, ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Eş söyleyişle, ev başkanının MK 369/1'den doğan bu sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlı olup, sadece küçük, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.Hemen belirtmelidir ki, bu düzenleme hukuk sistemimiz içinde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden birisidir.Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları da korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul etmiş, söz konusu istisnai düzenlemeye de Aile Hukuku'na ilişkin hükümler arasında özel olarak yer vermiştir. Zira, ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri de korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur.Medeni Kanun'un 369. maddesi, ev başkanının, zarar doğurucu fiil konusunda gözetim görevini ihmal ettiğini karine olarak kabul etmiştir. Kurtuluş kanıtı getirilerek, bu karinenin aksinin ispat edilmesi gerekir.Kurtuluş kanıtı, iki biçimde söz konusudur. İlk olarak, ev başkanı, durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gerekli özen ve gözetim ödevini yerine getirdiğini ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabilir. İkinci kurtuluş kanıtı olarak, ev başkanı zarara neden olan olayın gerektirdiği dikkat ve özeni göstermesine rağmen, bu zararın meydana geldiğini ispat eder ise, sorumluluktan kurtulabilecektir.Bu ilkeler ışığında; somut olaya gelecek olursak, davalı küçük Bahattin, evlerinde kapının arkasında asılı bulunan tüfeği alarak, şaka maksadı ile maktüle doğrultmuş ve silahın patlaması neticesinde de davacıların eş/babalarının ölümüne sebep olmuştur. Davalı anne ve baba, olayın geliştiği bu şartlar altında, olayın gerçekleşmemesi için gereken tüm tedbirleri aldıklarını, gözetim ve denetim görevini en iyi şekilde yerine getirdiklerini, buna rağmen ölüm olayının gerçekleştiğini ispat edememişler, diğer bir deyiş ile kurtuluş kanıtı getirememişlerdir.Bu durumda mahkemece, davalı anne ve babanın da kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince, meydana gelen olaydan sorumlu oldukları kabul edilip, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak soruca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu, bu davalılar açısından davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.