MAHKEMESİ : MURATLI ASLİYE HUKUK(TİCARET) MAHKEMESİTARİHİ : 20/01/2014NUMARASI : 2009/190-2014/17Taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Hükmün duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen 10.02.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine, davacı vekili Av. M. D. geldi. Karşı taraftan davalı ve vekili gelmedi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra, işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında yazılı olmayan adi ortaklık ilişkisi bulunduğunu, faliyet konusunun balya bağlamak, balya satmak, tarım makinası kullanmak, süt fabrikaları adına süt toplayıp para kazanmak, büyükbaş hayvan bakımı, yem ticareti olduğunu; ortaklığın, 2008 yılında fiilen sona erdiğini; ancak, ortaklığın varlığının tespit ve mal paylaşımı yapılmadığını belirterek; ortaklığın gelir-gider ve varlığının tespit edilerek, buna göre ortaklığın sona erdirilmesini, davacıya düşen ortaklık payı ve ortaklığa verilen paralardan davalının şahsi varlığına geçen miktarın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevabında; adi ortaklığın 2006 yılında başlayıp 2008 yılında sona erdiğini, davacının iddialarının yersiz olduğunu, ortaklığın hayvan beslemek ve satmak gayesiyle kurulduğunu, davacının adi ortaklıktan alacağı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece; taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesi bulunduğu konusunda ihtilaf olmadığı, davacının fiilen sona eren ortaklığın hukuken de sona erdirilmesi ve tasfiye amacıyla bu davanın açıldığını; aldırılan bilirkişi raporları ile ortaklık adına düzenlenen herhangi bir belge bulunmadığı, yapılan tüm işlemlerin şahıslar üzerinden yürütüldüğü, böylece ortaklık malı bulunmadığı anlaşıldığından; tasfiye konusunda karar verilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçe gösterilerek, “davanın kısmen kabulü ile taraflar arasında kurulmuş adi ortaklığın sona erdirilmesine, adi ortaklığın malları bulunmadığı anlaşıldığından tasfiye konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmektedir.Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunduğu çekişmesizdir. Ortaklığın, eylemli olarak da sona erdiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktır. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Davacı talebi ortaklığın feshi ve tasfiyesine yöneliktir.Mahkemece; aşamalarda aldırılan bilirkişi raporlarında, tarafların herbirinin sunduğu mali tablolara göre hazırlanan 2 adet (davacı ve davalı beyanlarına istinaden) ortaklık bilançosu hazırlanmış; ancak, dosyaya sundukları dilekçeler dışında ortaklığa ait mali tablo, belge ve ticari defter olmadığından (sunulan belgelerin sadece şahıslar adına düzenledikleri ve ortaklık adına bir belge olmadığından) ortaklık adına belgelere göre bilanço yapılması, hangi ortağın ne miktarda ödeme yaptığı ve ortaklık özvarlığının ne şekilde hesaplanacağının tespit edilemeyeceği bildirildiği gerekçe gösterilerek; "taraflar arasındaki adi ortaklığın sona erdirilmesine" adi ortaklığın malları bulunmadığından tasfiye konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.Bilindiği üzere, adi ortaklığın sona ermesinin zorunlu ve kaçınılmaz bir hukuki sonucu da, sona erme ile birlikte ortaklığın tasfiye aşamasına girmesidir. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geriye kalan meblağ da ortaklar arasında kar ve zararın paylaştırılması esasına göre dağıtılacaktır. Adi ortaklığın tasfiyesinde ilk aşama, ortaklık malvarlığının paraya çevrilmesidir. Bu aşamada, ilk önce malvarlığının tümden ve parasal değeriyle tespiti gerekir. Ortaklık malvarlığına dahil unsurlar, ortaklar arasında ihtilaflı ise, bu ihtilaflı unsurların ortaklık malvarlığına dahil olup olmadığı, genel ispat ilkeleri dikkate alınarak çözülmeli ve böylece tasfiyeye tabi olacak ortaklık malvarlığı tespit edilmelidir(Doç. Dr. Oruç Hami Şener, Adi Ortaklık, Ankara 2008, sf. 509-511, 591-592). Bu durumda, mahkemece; tarafların ayrı ayrı ibraz ettiği bilançolar, tanık beyanları ve ortaklık malı olduğu davalı tarafın kabulünde olan çayır biçme makinası, balya makinası ve ahır dikkate alınarak, ortaklığın başlangıcı ve son bulduğu tarih arasında ortaklık konusu işlerin getirebileceği gelir konusunda da uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle, ortaklığın malvarlığı tam olarak tespit edilmelidir. Böylelikle, tasfiyeye tabi olacak ortaklık malvarlığı da belirlenmiş olacaktır.Bundan sonra ise, ortaklığın tasfiyesi yoluna gidilecektir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623.maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak re'sen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, mahkemece, değinilen bu yönler dikkate alınmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.